31 Mayıs Nurhak’ta devrimci mücadelenin unutulmaz isimlerinden Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan ve Kadir Manga’nın 1971 yılında katledilişinin yıldönümü.

1968 dünyanın her tarafında devrimci gençliğin yeni bir dünya özlemiyle haykırarak ayağa kalktığı bir isyan süreciydi. Sömürünün son bulduğu, adil ve özgür bir dünya özlemi. ABD emperyalizmine karşı Vietnam halkının mücadelesi kurtuluşa doğru emin adımlarla ilerliyordu. O süreçteki eylemlerimizde "Ho Ho Ho Şi Minh, iki üç daha fazla Vietnam" sloganları atılıyordu. Filistin mücadelesi henüz sağ eğilimlere teslim olmamış, devrimci demokrat çizgideydi. Dünyanın her tarafından İsrail’den dahi Filistin mücadelesine katılımlar oluyordu. Amerika’da yüzbinler ABD’nin Vietnam savaşına hayır diyordu.

Che Guevera’nın sözleri, yazıları enternasyonal katkıları dünya devrimci gençliğinin beyinlerinde şimşekler çaktırıyordu. Inti Peredo’yu da unutmayalım. Bolivya’nın efsane gerilla liderinin "Bizim de dağlarımız var Che" yazısını yutarak okuyorduk. Hindistan’da o süreçte dünyanın en büyük gerilla hareketi Naksalitler kurtarılmış bölgeler haritasını sürekli genişletiyordu. Siyah hareketin devrimci önderi Stokely Carmichael de 68 ruhunu zenginleştiren sembollerdendi.

Sinan Cemgil’in çok öne çıkartılmayan önemli bir yönünü vurgulamak istiyorum. Sadece pratik açıdan değil teorik açıdan da önderdi. 1968 yılı olsa gerek. ODTÜ öğrenci birliğine sosyalist kesimin başkan adayıydı. Sosyal demokratların adayı Erhan Erdoğmuş’tu. Üçüncü aday da Milli Nizam Partisi eğilimli bir öğrenciydi. Sinan’a destek olmak için Antep’ten bir-iki arkadaşla ODTÜ’te adeta kamp kurduk. Başka şehirlerden de arkadaşlar gelmişti. Seçimden önce her üç adayın konuşmacı olduğu bir panel oldu. Sinan sonradan tarihi öneme haiz diye değerlendirdiğim bir konuşma yaptı. O sıralar yapılmış olan Sovyetlerin Çekoslovakya Müdahalesini eleştirdi. Radikal soldan ilk kez Sovyet müdahalesine bir eleştiri yapılıyordu. Yine Sinan Cemgil Stalin politikalarına eleştiriler yaptı. Bürokratik sosyalizm değerlendirmesinde bulundu. Devlet kapitalizmine yakın uygulamalar olduğunu dile getirdi. Radikal soldan bu eleştirilerde bir ilk niteliğindeydi.

Doğrusu ben o sıralar henüz Stalin döneminin uygulamalarını kısmen eleştiriyor, çok fazla sarsmıyordum. Rusya’nın Çekoslovakya müdahalesi konusunda da bizler daha çok Castro’nun ortayol tavrını doğru görüyorduk. O nedenle çok sevdiğim Sinan’ın bu eleştirilerini biraz buruk karşıladım. Lakin çok değil bir yıl sonra aynı değerlendirmeyi yapmaya başlamıştım. Sinan’ın ta 1968’te bu değerlendirmeleri yapması, onun teorik hat açısından da doğru bir konumu kucaklaması çok önemlidir. Ve yeni kuşaklara onu tanıtırken bu yönünü de özellikle vurgulamak gerekir.

Şu hususun altını çizmeli; gerek Sinan Cemgil, gerek Mahir Çayan, gerekse İbrahim Kaypakkaya sadece eylemsel önderler değil aynı zamanda ezberci olmayan, yaratıcı teorik önderlerdi. Politika üretici devrimcilerdi.

Sevgili Alpaslan’la da Filistin’de beraberdik. Ancak biz daha önceden tanışıyorduk. Alpaslan ODTÜ’de okurken sık sık Antep’e gelir, hazırladıkları bildirileri getirir, bizimle birlikte köy toplantılarına katılırdı. Mütevazı, kararlı, fedakar, dar grupçu olmayan bir devrimciydi.

Dünya’nın her tarafında olduğu gibi 68 isyanının ön saflarında olanların birçoğu yıllar sonra iş insanı, bazıları bürokrat, bazıları da liberal veya sosyal demokrat çizgilere kaydılar. 68 sürecinin dünyadaki sosyal demokrat önderleri de şimdikilerden daha özgürlükçüydüler. Örneğin Olof Palme, Otto Kreisky… 68 isyanı onları da kısmen etkiliyordu. 68 kuşağından olanların tümüne haksızlık etmeyelim. Kuşkusuz az sayıda da olsa niteliğini koruyanlar özgürlükler yolunda yürümeye devam ettiler.

68 isyanının önderlerini saygıyla anıyoruz.