Yanlış anlamayın. Ne demek istiyorum, anlatayım...

Şu poşet hikayesi diyorum malum. Çevre ve şehircilik gibi birbiriyle çelişkili iki meseleyi kendine iş edinmiş bir bakanlığın "bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü" dedirten paralı poşet kararı beni hem düşündürdü, düşünürken de güldürdü ne yalan söyleyeyim.

Şu çöp kovasında kullanım için biriktirilen, alışveriş sırasında fazla fazla toplanan, bedava olduğu için nimet sayılan naylon torbalardan hep nefret ettim.

Evet, birilerinin işine gelen "poşet israfı" yerine meseleye böyle bakılmasından yanayım.

Bir zincir marketin milyonlarca lirasının çöpe gitmesine gönlüm razı değil diyerek mi, asla! İsraf ekonomisine son diyerek başı çekenlerin ekmeğine yağ sürmeye niyetim yok!

Gözlerimi yaşartan(omuzlarımı kabartan mı deseydim?) bu "çevre bilinci" kafamızdaki doğrularla bir yerde örtüştü mü?

Nerden bakıldığına bağlı...

Poşet tüketimi nasıl hemencecik hesaplanıp %70 azalmışsa, paralı poşete karşı çıkmak da ne, diye sormazlar mı sana?

Hep örnek batıdan verilir, ABD dışında çoğu ülkede böyle, Çin'de bile poşet paralı yahu!

Poşet israfı mı, poşetten gelen tehlike mi diye sorular iç içe geçmiş iken, fakir fukaranın cebinden ala ala, bir poşet parası kalmışsa, ona da devlet göz dikmişse...

Evet bir de böyle denmedi mi?

İş döndü dolaştı nereye geldi?

Nereden buraya geldik, nasıl geldik sır değil, şimdi önümüze bakalım...

Poşet masum bir nesne değil, kabul. Hurdası ile içine boya katıp, (başka bir zehirle renklendirip) pazarlarda kullanılan ucuz torbalar yapmak üzere sirküle edilen, doğada 100 yıl geçse yok olmayan bir maddeden söz ediyoruz. Kapitalizmin harika buluşu...

Sadece o mu?

Yüksek yoğunluklu polietilen (HDPE), düşük yoğunluklu polietilen (LDPE), polipropilen (PP), akrilik, polimerler, polistern (PS), poliüreten (PU), ABS, naylon, polivinilklorür (PVC), epoksi, fenolik, termoplastikler, poliesterler, polietilen terafitalat (TET) gibi ve benzeri bir sürü benzeri plastik madde üretildiğini biliyoruz, petrokimya endüstrisi deyince...

Ve bunlarla üretilen binlerce parça, malzeme alış veriş torbamızın yanında masum kalacağı gereçler, günlük hayatın kaçınılmazları olarak tepemizde Demokles’in kılıcı gibi sallanıp duruyor, değil mi?

Zor konular. Bir çırpıda çözümü diyorum.

Çevre konusunu eğer "Şehircilik" kavramının içinde konsolide edip rant ekonomisine meze yaparsanız daha çok beklerseniz!

Ama yol almaya başlayan bir çevre hareketi de var elbet.

Alternatif kaynaklar bulmaktan başlayıp, zararı en aza indirecek formüller arayanlara bakınca umutlu olabiliriz.

Dünyada çevre bilinci, devleti yönetenlerin iş birliği yaptığı kapitalizmin bağladığı bir gelecek düşünü engelleme çabalarına rağmen giderek sesini yükseltiyorsa iyimser olmak için bir sebep var demektir.

Yaylalara sermayenin kazanç yolları anlamına gelen yeşil yol projeleri ile göz dikenlere direnen köylü kadınlarımızın mücadelesi, diğer çevre katliamlarına göz yuman bürokrasiye, onu kollayan ve koruyan siyasetçiye dur diyen çevreci muhalefete örnek olurken yine iyimser olmak için bir sebep var demektir.

Hali vakti ne olursa, ister düşük gelirli, ister orta halli, bundan sonra marketlere giderken yanında torbasını da alıp giden insanların sağduyularına bu iyimserlik ışığı da yansıyor olamaz mı?

25 kuruşun hesabını yaparken, sorguladıkları büyük resmin sessiz oyuncuları olmak istemediklerini de bir şekilde kendilerince dillendiriyor olmasınlar?

Evet, hayatı görünür kılan bir mercekten bakmaya hepimizin ihtiyacı var.

Paralı poşete karşı çıkmak anlamına gelmiyor 25 kuruş vermeye itiraz etmek.

Bu gün bu mercekten baktığımızda devlet hazinesine bir yılda ödediğimiz 536 milyar verginin hesabını soramıyoruz henüz...

Bu gün paralı poşete itiraz ediyorsak gelecekte merceğin ufkunu büyütüp meseleye geniş açılı bakmayı da becerebilmeliyiz.

Becerebilecek miyiz?