12 Eylül 1980 sabahı yataktan kalktığımızda, ortalıkta olağanüstü bir sessizliğin olduğunu, caddelerde askerlerin dolaştığını görünce, ülke yönetimine askerlerin el koyduğunu anladık.

12 Eylül 1980 öncesinde, toplum iyice kamplaştırılmış, korkutulmuş, yılgınlığın, bıkkınlığın egemen olduğu bir yaşam topluma egemen olmuştu. Her gün birkaç, bazen onlarca kişi sokaklarda, evlerinde, okullarında, iş yerlerinde öldürülmekteydi. Sabah evinden çıkan insanın akşam evine dönebilme güvencesinin kalmadığı bir belirsizlik ortamında yaşanılıyordu.

Halkta demokratik yollarla ülkenin düzlüğe çıkamayacağı düşüncesi yayılmıştı.

Düşünce ayrılıklarına, inanç ayrılıklarına, ırksal ayrılıklara göre oluşturulmuş olan bölünmelerin, kimler tarafından, ne amaçla yapıldığı çok sonradan, 12 Eylül yargılanmaları sürecinde bir parça açıklığa kavuştu. 12 Eylül yargılamalarında yargı kararlarında yer alan saptamaya göre, ölümler, kışkırtmalar, korku salmalar, yönetime el koyma düşüncesinde olanların amaçlarına ulaşma araçları olarak sergiledikleri oyunlar olduğu ortaya çıktı. Sağcıların solcuları, solcuların sağcıları, Sünnileri Alevileri, Alevilerin Sünnileri öldürdüğü söylenerek yayılan bilgilerin gerçek olmadığı, gerçeğin bu kesimleri birbirlerine düşürerek kolay yönetme yolları arayanlar tarafından ortaya konulan kıyımlar olduğu yargı kararlarına geçti.

Sağ-sol çatışması, siyasi, sosyal ve ekonomik düzensizlik gibi nedenler gerekçe olarak gösterildi. Daha sonra bunların tek merkezden yönetildiği, uydurma gerekçeler oldukları anlaşıldı.

Ordu yönetime el koydu ve 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası çıkarıldı.

7 bin kişi için idam cezası istendi ve 517 kişiye ölüm cezası verildi. 50 kişi asıldı. 171 kişi işkenceden öldü

650 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi,

Maddi hasar 50,4 milyar $ parasal zarar oluştu.

Aydınlar, yazarlar, çizerler, öğrenciler, kısacası tolumun tüm düşünce üretebilecek düzeyde olan kesimleri, üzerlerinden silindir geçirilircesine, acımasızca ezildiler.

Kitaplar, dergiler yakıldı, yok edildi. Toplumun belleği silinmeye çalışıldı. Bunların tümü, kendilerinin bozduğu düzeni sağlama adına yapılıyordu.

Kendi halkını ezen bir yönetimin, ülkeye kazandırabileceği bir demokratik değer söz konusu olamazdı, olamadı.

Baskı yönetimlerinin demokrasi üretmesi görülmemiş. Hukuk, insan hak ve özgürlükleri tanımadan bir kesimin yararına düzen kurmak amacıyla kurulan baskı yönetimleri, yeni baskı yönetimleri üretmekten ötede bir iyilik getirmemiş. Bu kural hem ülkemizde hem dünyada böyle sonuçlanmış bulunmakta.

12 Eylül gerçek anlamıyla yargılanamadı. Gerçek anlamda bir yüzleşme yapılamadı. Halkına karşı suç işleyenlerin demokratikleşemeyecekleri, demokrasi getiremeyecekleri, insan hak ve özgürlüklerine saygılı dönüşümler sağlayamayacakları gerçeği, insanlık tarihinin bu deneyinde de kanıtlanmış oldu. Yönetime el koyan 5 generalin aldıkları terfilerinin sökülmeleri yeterli bir sonuç elde edilmesini sağlayamadı.

Kendisini aşmış, insanlaşma yolunda ilerlemiş, başka insanların, canlıların sorunlarına ortak olmaya başlamış insanların yüzde doksanının evi, yuvası dağıldı, evlilikleri sonlandı. 1”1Eşler, çocuklar tanımı güç acılar yaşadılar. Büyük acılar içinde kıvranmak zorunda bırakıldılar.

12 Eylül hukuksuz bir eylemle yönetimi ele alan yönetimin kendi hukukunu uygulama sürecidir. Bu güç, bir yasa maddesiyle Yasama Organını ortadan kaldırmış ve anayasayı ortadan kaldırmış, bir kaba güç, orman yasaları uygulama düzeni kurmuştu. Yasaları 5 kişilik bir ekip istediği gibi çıkarmaktaydı. Ülkenin her yerinde yaygın işkenceler, uzun gözaltı süreleri ve gözaltında avukat görüşmesi yasağı, bazı cezalarda temyiz yasağı, cezanın ertelenmesi yasakları o dönemin çarpıcı nitelikleriydi.

12 Eylül, insanlara, topluma bu acıları yaşatmanın yanında neyi çözdü? Bize göre toplumun hiçbir sorununu çözemedi. Ülke halkına kötülük yapmaktan başka bir iş başaramadı.

Baskı yönetimleri sorun çözemezler, yeni sorun kaynakları yaratırlar. 12 Eylül Faşizmi bunu yaptı. Sorunlar güç kullanarak değil, özgürce konuşularak çözülebilir.

40 yıl sonra o kötü günleri arar olduğumuz koşullarda yaşamak çok acı verici.