Suriye’nin TSK’nın uçağını düşürmesinin ardından gözler bir kez daha Ankara - Şam ilişkilerinde. Herkes savaş olur mu telaşında. Özellikle de Batı basını.

 

Türk tarafına göre ateşin açıldığı yer uluslararası hava sahası. Ama yine de bunun savaş nedeni olmadığı yetkililer tarafından belirtiliyor. En fazla Şam yönetimi üzerindeki baskının artmasına neden olacak, hepsi bu.

 

Bu olay ister istemez insana Mavi Marmara sürecini hatırlatıyor. Uluslararası sulardan Gazze’ye gireceğini duyuran filoya yapılan operasyonda biri ABD vatandaşı 9 Türk’ün hayatını kaybetmesi üzerine Tel Aviv - Ankara ilişkileri kopmuştu. Hala da buzlar erimiş değil.

 

Bu dönemden farklı olarak o süreçte bir uyarı yapılmıştı Türkiye’ye. Antisemitizm tehlikesine karşı dikkatli olunması istenmişti. Ne de olsa dünyanın da Ankara’nın da karnesi bu alanda zayıflarla doluydu. Başbakan Erdoğan ise kürsüye çıkıp “Türkiye’de antisemitizm yoktur” diye yanıt vermişti bu eleştirilere. Başta 1934 Trakya Olayları’nı göz ardı ederek…

 

Trakya Olayları, Türkiye’deki antisemitizmin en açık örneklerinden biri. 1934 yılının yazında, 21 Haziran’da başlayan ve iki hafta süren olaylarla Yahudi nüfus yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan gitmek zorunda kalmıştı. 6-7 Eylül’den çok daha vahim bir tablo ortaya çıksa da sessiz kalınmıştı yaşananlara. Ne de olsa Avrupa’da Hitler yükseliyordu ve bu ülkede “kötünün iyisi” yaşanmıştı

 

Erdoğan’ın aynı süreçte bir başka açıklaması ise Yahudileri “emanet” olarak nitelemesiydi. Onları laik ülkenin eşit vatandaşları değil, Osmanlı tebaasındanmış gibi görüyordu.

 

Bu tavrını ise geçtiğimiz günlerde değiştirdi. En azından sözlü olarak. Trakya olaylarının 78. yıldönümünün hemen öncesinde bambaşka bir açıklama geldi Erdoğan’dan. Geçtiğimiz günlerde Meksika’da ABD’li Yahudi bir grupla görüşen Başbakan “Benim liderliğimde, Türkiye'deki Yahudi topluluğu güvence altındadır, korumam altındadır. Biz onları kardeşimiz olarak görüyoruz” dedi. Yani “emanet”ten “kardeşliğe” terfi ettirdi Yahudileri.

 

Halbuki hiçbir azınlığın “kardeş” olma hayali yok. Onların tek isteği eşit vatandaşlık. Kardeşliğin çözümün parçası olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Ne de olsa Kabil’in Habil’in kanını döktüğü bir yer burası…