Demokrasinin D’sini para ve güç katarından uzak tutmuş Katarlı Abi’ye demokrasi dersi verdiren memlekette…
Temel adında bir yangın yeri belediye başkanı da, “Yangından ölmediler, dumandan hayatlarını kaybettiler. Vicdanım rahat” der.
Lüküs vicdan böyle bir şey olmalı.
Onlarca yangın yeri kurbanının önünde ayak ayak üstüne atar, keyfine bakar!

***

Böyle rahatlık, güce dair bir şeydir.
Güçlü olmayanın vicdan huzursuzluğu başka olur.
Güçlü olanı rahatlık cezaevinde bile bulur.
Apoletli onca yılları boyunca, iki dudak arası keyfi kararlarla yüzlerce askeri, uzmanı, astsubayı, astı oda hapsine yollayan paşalar için özel askeri tesis gibi cezaevi şartları yaratılmış.
Çünkü cumhuriyet; kuvvettir, güçtür:
Eşitsizlik, özgürlükte de bulur; özgürlüğün biraz elinden alındığında da.

***

Oysa askeriye ve devlet, daha darbe mağduru askerlerin tümüne bile haklarını iade etmedi.
Darbelerde işkencelerden geçirilip atılanların bir kısmı Meclis’te haklarına kavuştu ama bazısı hala lanetli.
Mecburi lanetlilik süresi de mecburi hizmet gibi bir şey olmalı.
Onca düzenleme yapılıyor; üstlere onca imkan tanınıyor hükümet tarafından.
Bedelli filan da çıkıyor.
Ama iki, üç, dört yıllık eğitime 15 yıllık mecburi hizmet köleliğinin angarya, zoraki çalıştırma, esaret, rehin alma olduğunu; oda hapislerinin, diskoların baskı ve zulüm olduğunu ne cumhuriyet konuşuyor, ne demokrasi, ne de hukuk devleti.

***

Şike de budur işte.
13, 14 yaşındaki çocukların köleleştirilmesine onay veren milli mutabakat…
13, 14 yaşındaki çocuklara tecavüz edenlerin vicdanını hafifleten milli adalet.
Gençleri, delil bulamasa bile suçluluk karinesiyle mahkum edebilen milli kanaat.
Sadece maç kazanmak değil, kendi oyuncularının alın teri üstünden, taraftarın kanı canı üstünden dahi rant elde etmek için adilik edenlerin yanında olmakta ısrarlı milli meclis!
Şikeyi de kiriyle, pasıyla bir iktidar ve bir iç savaş vesilesi yapanların orta yerinde top yuvarlaklığını bile kaybediyor.

***

Pekiyi, ille Meclis’in en yaşlı üyesi mi olmak gerekiyordu, gazetecilerin özgürlük sorununun sadece kanunlara, iktidara dair olmadığını söylemek için?
Neymiş?
Gazetecinin haklarının, sosyal güvencelerinin kısıtlı olması da “basın özgürlüğü”nün önünde engelmiş!
Oktay Ekşi öncülük etti; bazı CHP’li ve BDP’li milletvekilleri 212 sayılı yasanın tüm gazetecileri kapsaması için girişimde bulundu. Çok iyi.
Gazetecilerin yıpranma hakkını yiyen AKP ile önceki koalisyon döneminde patron siparişiyle gazetecilerin nice hakkını yontanlardan MHP şimdilik sessizmiş.
Olabilir. Bir “duayen” olarak Ekşi de yıllarca sessizdi böyle konularda.
Şimdi anlıyoruz ki, kıdemli bir başyazar olsa dahi, “çalışan gazeteci” olarak onun da vicdan, düşünce, ifade, basın, iletişim özgürlükleri kısıtlıymış.
Pekiyi, bakalım başka kaç “duayen” yahut ünlü yazar veya gazeteci 212 haberine bir atıfta bulunacak?
Sayarken, soldan sağa, sağdan sola sayacaksınız ki…
Birbirine en karşı olanların da, onca atıp tutarken, herhangi bir güç eteğinde nasıl birbirine benzediğini göreceksiniz.
Yoksa…
Gazetecilik de yanmadı…
Sadece dumandan boğuldu.
Hepimizin vicdanı rahat!



İnsansız hava aracı!

İsrail’in silah tutan, bomba atan, tank kullanan asker insanları vasıtasıyla “adam öldürdüğünü” biliyoruz da…
“İnsansız hava aracı” ile ulaştığı sayıyı bilmiyordum.
Bugüne kadar, Gazze’de İsrail’in insansız hava araçlarıyla öldürdüklerinin sayısı 825 olmuş!
İsrailli bir temel de diyormuş ki…
Onları kimse öldürmedi…
Hiç kimsesiz bir ölüm buldu onları!