Dünyanın aklı evvelleri Japonya’daki nükleer felaketin sonuçlarının daha ne kadar ileriye gidebileceğini konuşurken biz tüpgaz ile nükleer patlama arasındaki farkı ölçtürtmeye çalıyoruz milletçe. Zira zamanında kendimizi dünya bilim insanlarının bile çözemediği bu kıyaslamayı yapan vekillerimize teslim etmişiz..
Tüm televizyonlar son dört gündür aynı muhabirle çalışıyor farkına vardım ki; adı son dakika.. Bu muhabir sürekli Libya’ya atılan bombalardan dem vuruyor. İnsan haklarını canları pahasına tesise yemin etmiş gelişmiş batı medeniyetleri, uçaklarla tepeden tepeden bombalar yağdırıyor geri kalmış Libya döktatörlüğüne.. Ellerini kirletecek değiller ya, pilotların üstü başı kirlenmeden bitiriyorlar işlerini.. Çekirdek çitleyerek bu bombalamaları izlerken kafama takılıyor, ay acaba gerçekten diktatörün zulmü altında ezilen Libya halkını, semirmiş diktatör yanlılarından ayırabiliyorlar mı --tabi canım heralde yani, sorduğun soruya bak, tuzlu mu aldın çekirdeği bu akşam sen de- muhabirimiz buna pek cevap vermiyor, hoş kimse de ona bunu sormuyor.. Vekillerime baktım onlar da bu konuda pek bi şey demediler henüz, sanırım aday listeleri ile meşgulüz bu ara vekiller ve asiller olarak hepimiz..
Vekil dedim de;
Bizim vekaletimizi almaya, bizim için Ankara’nın o sıkıcı meclisinin uyku salonlarında oturup sekreterlerini mıncıklamaya meraklı ne kadar adamoğlu varmış bu ülkede yahu… Sağından solundan ortasından arkasından herkesler bizi ne kadar seviyor, böyle ne kadar aptal olduğumuzu biliyor ve ne kadar da bizim adımıza konuşmaya ve en doğru sözü söylemeye heves besliyorlarmış..
Bir asil olarak vekillerimi seçerken ya da seçecekken onları birkaç grupta toplamayı uygun buldum, ne de olsa bilinçli, dağda çobanlık yapmayan bir seçmenim ben.. (dağı bulsam derhal kayağa giderim, o derece yani)
Adam başına on vekil adayının düştüğü şu günlerde; kimi oraya göndersek de kurtulsak diye düşünüyoruz memleketçe… Beni hepsi aynı şekilde düşünüyor, içerideki de düşünüyor dışarıdaki de düşünüyor, bürokratı da, dernek başkanı da müzisyeni de… Onlara yaptıkları hizmetler yetmiyor daha hizmet etmek istiyorlar bana. Atanmak yeterli gelmez insana, kim olsa kendisinin oybirliği ile istenmesini ister. Haklı adam.. Hepsini seçeceğim… Birini bile dışarıda bırakmak istemiyorum. Madem heves etmişler, madem bana vekalette bu kadar ısrarcılar, tümü yapsın benim adıma ne gerekiyorsa..
Mecliste uyumalarını izlemek istiyorum, bir şey demememe sanatını hepimize oradan da canlı göstersinler istiyorum.. Boyunlarına o gravatı taktıkları zaman derhal kürsü yüksekliği ile empati yapıp "işte orada benim yerim de" demek istiyorum, önemliyim demek istiyorum.. Sokakları unutsun, hepimizin anasıyla alay etsinler istiyorum, birbirlerine sayın diye başlayan küfürler savurarak akşam hangi mekanda yemek yiyeceklerini düşünürken -mış gibi yapmalarını izlemek, eğlenmek istiyorum.. En sokaktan geleninin bile geldiği sokağın aslında susam sokağı olduğunu bir kez daha görerek pembe dünyamda rüyalarımla avunmak istiyorum..
Tabi vekil tiplerinden vekil beğeneceğim, bu benim en demokratik hakkım; seçmen olmak da zor iş… Hem ödev hem hak (hadi canım sen de) … Bana fedakarca temsilcilik yapmak isteyen envai çeşit adayım var; (adamım vara ne kadar benziyor adayım var ilginççç)
İçerde dışarıda derste sırada her yerde, kendisi için hiçbir şey istemeyen yüce gönüllü insanlar dolu bu ülkenin seçmeni olmaktan gururluyum..
Bir kere bu dönem herkes kendi mahkumunu, tutuklusunu aday göstermek ve bize vekil tayin etmek peşinde… İçerde yatan adamla empati kurulacak, adam dışarı çıkacak vee derhal objektif vekil haline gelip, icraatlarına kaldığı yerden devam edecek.. Ya kahramanlık yapıp bunları dışarı çıkaracağız, ya da bunlar kahramanlık yapıp bizi içeriden kurtaracak, hangisine inanmak istersen..
İçerdekilerin karşısında, seçenek ve demokratik kültürümüzü geliştirmek açısından -küçük Amerika olayı- tabi bir de bunları yargılayanları koymak da lazım, bunlar da var.. Herkesin savcısı, hakimi emekli hukukçusu, emeksiz hukukçusu, tümü var… İstediğin doktrine, İsviçre medeni kanunu mu dersin, İtalyan ceza yasası mı dersin, mecelle mi tercih edersin, oy vereceksin. Onlar da seni temsil edecek, meşrebine göre..
Sendika başkanlarımız var; yıllarca oturdukları yerden hakkıyla temsil edemedikleri için sınıf başkanı kadar bile hizmetleri geçmeyen işçi sınıfını, şimdi kürsülerden bağırmak istiyorlar benn benn diye.. (en azından konuşanları yazsaydınız sizi yine de kutsardı öğretmeniniz)
Şarkıcılarımız var; şarkılar bitmez halaylar sürer.. Oturmayın oturduğunuz yerde.. Onlara oy vermeyeceğim; kürsüye çıkıp şarkı söylemiyorlar bkz. Arif Sağ örneği; göbek bağladı Ankara’da sıkıcı kürsüleri sahneye tercih etti… Ayrıca benim gibi iki notayı bir araya getiremeyen birine hangi müzisyen vekalet etmek ister..
Bu olmadı solcu adaylarımız var, bunca yıldır dediklerinden aslında hiçbir şey anlamadığım -zekasız seçmen- olduğumuz yerden değil kaldığı yerden başka bir şey diyen-diyemeyen, iktidara karşı yüzyıllık siyaseti devam ettirdiğini söylerken, pıt diye gravatıyla kürsülere çıkmakta beis görmeyen adaylarım da var.. İttifak diye bir partiden bahseden, ittifakın karşılıklı omerta olduğunu biz zavallıların geç anladığı bir kısım arka kapıların önlerinde ayakta ve tetikte bekleyen, kimi orada kimi burada görmeye şaşırmadığım adaylarım da var, bir zamanlar meclisi ortadan kaldırmaktan yargıç karşılarına çıkmış şimdi o yargıçlarla aynı meclise girmeye ve benim adıma orada konuşmaya merak salmış adaylar.. Olur, o da olur..
Kürde kürt diyemeyen kürt sorununu hala abd emperyalizminin, 6. filosunda taşıdığı maytaplarla Türkiye üzerinde oynadığı oyun sanan adaylarım da var.. 500.000 boyun eğmeyen adamım yok, ben tek kişiyim bunlara vereceğim oyun zaten hükmü de olmaz..
Benim vekilim bunlardan hangisi olabilir? Benden alacağı ücrete bağlı diyeceğim ama hepsine de aynı ücret ödeniyor (vekilliği avukatlıkla mukayese eden bir metafor kullanıyorum okuyucu, avukatım ben anla artık); bir uyku odası, bir sekreter, faturasını ödemeyeceği bir telefon… Kardeşim, yattığın yer, yazdığın yazı, hönkürdüğün gerçekler neden yetemiyor sana, vekilim olacaksın da ne olacak diyeceğim bunlara.. Hepiniz kendinizi temsil ettiğiniz zaman bile fazlasınız bana. Zaten beni temsil edeceksiniz de ne olacak, bırakın ne halim varsa göreyim, göreyim de öleyim..
Vee işte favorim; beni temsil edecekse bunlar etsin dediğim; büyük büyük bütçeli partilerine uzun zaman hızmatlar etmiş (bilmiyoruz ne olduğunu zira o zamanlar nasiplenmemişiz bu hızmatlardan) ödül olarak da başkanlarının hadi biraz da halka hizmet et dediği ve böylece ödüllendirdiği adaylar diğer bir seçeneğimiz. Bunlar facia değil aslında meseleye en çok denk düşeni… Hepimiz bunların peşinden gitmeliyiz, benim vekil adayım işte bunlar… Emekliliği geçirmek için en ideal yerin Ankara’nın o sıkıcı sıcak ortamları olduğunu bilen, az çalışıp -arada parmak kaldıracak- çok uyuyacak, torun torba zaman geçirecek olan adaylar… İşte bunlar beni temsili hak edenler… Bunlar bu devletin karşısında benim durumumun ne olabileceğini, parlamentonun benim için ne kadar ne yapabileceğini en açık bir dille bana anlatmayı başarabilmiş aday grubu.. Kimse kusura bakmasın, reyimi bunlara vereceğim.. Uykudan önce..