insan evladı kendi medeniyetini çek etmek için ve sözüm ona ilerlemesine katkı için sürekli yaptığı deneylerde hayvanları kullanıyor. kızımın bu konuda diyecek çok daha fazla sözü vardır benden, zira o insanla toprak, çiçek hayvan arasındaki farkı henüz anlamamış bir iyilik ve vicdan fanusunun içinde yaşıyor.

pavlovun köpek deneyine girmeyeceğim, bir başka araştırma aklıma geldi birkaç gündür. maymunlar üzerinde yapılan bir deney. anne ve çocuk bir odaya koyuyorlar, odayı alt zeminden ısıtmaya başlıyorlar. ısı yavaş yavaş artırılıyor. önceki kademelerde anne çocuğunu kucağına alıyor, kendisi ısınmayı ya da düşük ısıda yanmayı tercih ediyor, orada annedir, adı vicdandır. sonra ısı git gide ve vicdansız bir şekilde artırılıyor, ısının geldiği en son aşamada, canlının yakılmasına niyet ettiğinde insan denen medeniyet, anne çocuğunun üstüne basıyor ve vicdanını yaşama güdüsüne sözüm ona terk ediyor. bu deneyi yapan ‘medeniyet ışıkları’ sonuçlar çıkarıyor yaşama güdüsü ve belki annelik üzerine. bilmiyorum. bu deneyin sonuçlarının gelişmiş medeniyetimiz üzerine ne gibi katkıları oldu, hangi insan oğlunun bir diğerinin üstüne basmasına engel olundu bunu da bilmiyorum. tek bildiğim ta en başından insanoğlunun bir başka canlıyı yakmaya, taammüden çalıştığıdır.

aslında insanlık tarihine ve bugününe bakan birisi bile bilim insanı olmasına gerek yok, maymunları öldürmeden alttan ısınmasa bile kimin kimin üstüne basarak bazen canını ve çoğu da malını korumaya çalıştığını çok net görebilirdi ama bu zahmetli iştir. bu gözlem insanı siyaset yapmaya mecbur eder, gözetlenmeye mecbur eder. tehlike barındırır. en iyisi kimseye bulaşmadan işi başından maymuna havale etmektir.

gelişmiş medeniyetin en bir gelişmiş temsilcileri olan biz bu ülkenin yaşayanları; bugününü ya da geçmişini canlı temsil edenleri, kimi dışarıdan ısıtılan odayı gözleyerek orada yanan maymuna akıl verenleri ve kimi farkında olmadan o maymunun kendisi olanları.

dışardan maymuna akıl verenlere aslında taktım kafayı. o ısıtılan odaya bu ülkede her daim gözümüze kestirdiğimiz insanı koymuşuz, odayı her daim ya taşıdığımız odunla ya da bizzat yakacak çakmağı elimizde tutarak ısıtmaya başlamışız, sonra da dışarıdan izlemişiz. çıkarımlar yapmışız, aradan yıllar geçince kendi müsebbibi olduğumuz kısmını unutmuş ve hatta masumiyetimize kendimizi ikna edip, meydanlara çıkmış başkalarını suçlamışız. ama o odayı hep izlemişiz.

odada yanana bakıp çıkardığımız sonuçlara o gün bilim denmiş.

odaya bakıp çıkardığımız sonuçlara sonra siyaset denmiş.

odaya bakıp unuttuğumuz sonuçlara vicdan denmiş.

odaya bakıp unutmaya çalıştığımız sonuçlara da anma denmiş.

verdiğimiz fotoğraflar, yazdığımız yazılar, gittiğimiz yol ve medeniyetler üzerine ettiğimiz her söz, farkında olalım ya da olmayalım bizim elimize tutuşturduğumuz, gözümüzle gördüğümüz oda deneyine başlarken ve sürerken verdiğimiz türlü tepkiler oluyor her daim..

ben bu izleme halimizden, sonuç çıkarma merakımızdan ve ikiyüzlülüğümüzden çok sıkıldım.. anma törenlerinde en öne geçmeyi kollayan bilim insanlığımızdan ve verdiğimiz fotolarda gülümseyen bilim insanlığımızdan çok sıkıldım. yazmaktan da okumaktan da ve en çok da gezinmekten de .. çok sıkıldım.. bir mağduru başka mağdurla yıkamaktan, mağduru dışarıdan izlemekten ve aslında hem o içi ısıtılan odanın içinde olmamanın mutluluğunu yaşayan ve hem de aslında bunun bile farkında olmayan kendimizden .. tümümüzden ve gerçekten çok sıkıldım..

ne odanın içinde ve ne de dışında olmamak için ne yapmak gerektiği konusunda ise hiçbir fikrim yok bugün. odayı yıkmak belki de en iyisi..