Aşağıya koyacağım yazı, sevgili Semiha Tugan’ın bu memleketteki binlerce Kürt annesinden biri olan bir kadının yaşlanma hikayesidir.

Üzerine bir şey yazmak beni mahcup edecekti o nedenle yazmayacağım.

"Arkadaş, Kürtlere ne veriyorsan, hangi hakkı, hangi güvenceyi tanıyorsan, aynısını ben de istiyorum..."
diyen Ertuğrul Özkök’e ithaf ederek, bu ülkede Kürtlere neler yapıldığını bilmek istiyorsa bedeninde sınamamasını önererek izninizle paylaşacağım.

Gece siyahı saçlarını beyazlatan hayatlarına isyan ederek sevgili Rojbin ve Semiha Teyzemin..

***       

Serhat, Haziran 1972 doğumlu. Sürgünde Filistin Devleti'nin ilan edildiği gece Hakkâri'de üç arkadaşı ile bildiri dağıtıp, Filistinlilerin artık haklarına kavuştuğunu, Kürtlerin de mağduru oldukları zalim rejimin son bulması için ayağa kalkması gerektiğine dair oldukça safiyane, çocukça bir bildiri dağıttığı gece yakalandı. Daha 15 yaşını doldurmamıştı o zaman. Çok ağır işkencelere maruz kaldı ve 10 ay Diyarbakır Cezaevi'nde tutuklu kaldı, beraat etti. Serbest bırakıldıktan sonra ciddi biçimde yakalanma, tekrar aynı işkencelere maruz kalma, polisin eline geçme korkusuyla yaşadı. Zaten uzun süre kalamadı Hakkari'de, polis tarafından sürekli taciz edildi, üstündeki yöreye özgü elbiseleri, şalvarı (Tırgal) sokak ortasında, herkesin gözü önünde yırtıldı, alabildiği en ucuz ayakkabı olan Mekap ayakkabısı ayağından çıkarılıp alındı.

Diyarbakır cezaevinden salıverildikten sonra balkon kapısının önünde, kapıyı açık tutarak uyudu, bir daha polis kendisini almaya gelirse, yine o işkencelerden geçirilmektense, balkondan atlayıp ölmek için. Çocukluğundan beri evimiz ayda en az iki kez rutin olarak aranıyor, bütün mahremiyetimiz postallarla çiğneniyordu. Diyarbakır 5 No'lu cezaevinde ve oraya gitmeden Hakkari Emniyetinde yaşadıklarıyla tekrar karşılaşma korkusuna daha fazla dayanamadı. Bizzat mağduru olduğu, insanlık onuru ile bağdaşmayan işkence ve kötü muamele ve zulme isyan etti sonunda.

Sonuçta, hapisten çıkmasının üzerinden bir yıl geçmeden dağa gitti. Orada da çok kalmadı, 2 yıla varmadan yakalandı. O günden bugüne içerde.

Serhat Askeri Hakimli Devlet Güvenlik Mahkemesi Heyeti tarafından yargılanıp cezalandırıldı.

Anayasa'nın 143. maddesi ile kurulan ve üyeleri içinde askeri hakim üye bulunan DGM'ler artık mevcut değil.

Askeri üye nedeniyle tarafsız ve bağımsız yargılama yapmadığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından defalarca kayda geçirilen ve bu yüzden yüzlerce kez AİHM tarafından mahkûm edilen DGM'lerden, Öcalan Kararından önce askeri üye çıkarıldı. Son olarak da Anayasa değişikliği ile Anayasa'nın 143. Maddesi ile kurulan ve 18.06.1983 yılında 2845 sayılı kanun ile de düzenlenen DGM'ler, 30 Haziran 2004'te tümden kaldırıldılar.

Bizzat Genelkurmay Başkanlarınca ifade edildiği gibi "Savaşa taraf ve savaşın tarafı" olan askerlerden birinin kararı veren heyette yer almasından dolayı tarafsız ve bağımsız yargılama yapmadığı gerekçesiyle kaldırılan DGM'lerin yerine 30.06.2004 tarihinde Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri kuruldu. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri de 06.03.2014 günü 6526 sayılı yasa ile kaldırıldı; böylece Türk hukuk sisteminde olağanüstü yargılama usulüne tabi bir mahkeme kalmadı.

Anayasa'nın 138. maddesinde teminat altına alınan Yargı Bağımsızlığına gölge düşüren DGM'ler artık mevcut değil ama o mahkemelerin hukukî, adil ve tarafsız olmayan kararlarıyla cezalandırdığı Serhat Tuğan gibi yüzlerce insan halen cezaevlerinde mahkûm.

Bu genç insanlar, polisin işkence ve baskı altında aldığı ifadeler, hukuka aykırı yüzleştirme tutanakları ve düzmece tanık beyanlarına dayanılarak, alelacele ve ceza yargılaması hukukunun temel kuralları hiçe sayılarak asker üyeli DGM'lerin kararlarıyla yıllardır cezaevlerinde.

Semiha ve Abdulhafız Tuğan'ın arzusu, oğullarının aklanması ve serbest bırakılması. Zira Serhat, 24 yıldır kendisi ile aynı kod adı (Şervan) taşıyan, Uludereli, tutanaklarda belirgin fiziki özellikleri, ismi ve nereli olduğu açıkça yazılı "dudağı yarık, Tahir Oğras adlı " bir kişinin cezasını yatıyor. Sonradan tespit ettiğimiz bu delil nedeniyle yeniden yargılanması ve dosyanın açılması için Diyarbakır Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi'ne başvurduk, ancak mahkeme yarım sayfayı bile doldurmayacak bir gerekçe ile talebimizi reddetti.

Bütün yollar kapandı. Türk hukuk sisteminde, DGM ve Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin hayatını kararttığı yüzlerce kişiden biri Serhat.

Diyarbakır İkinci Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin örgüt üyesi diye 12 yıl 9 ay mahkumiyet verdiği Serhat Tuğan, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin "suçun mahiyeti 125. Madde kapsamındadır" demesi ile idam cezasına, ancak suç tarihinde yaşı küçük olduğu için müebbed hapse mahkum edildi.

DGM savcısının bile isyan edip, müebbet hüküm için temyiz ettiği dosya, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'ne gitti ve verilen ceza ne yazık ki orada onandı.

Serhat'ın dosyası Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na kadar gitti ama "Haklısınız, beraat etmesi gerek ama biz bunu kurulda diyemeyiz, onunla aynı duruma geliriz" diyen, vicdanı korkusuna yenilen yüce Yargıtay hakimlerince cezası yerinde bulundu.

Bizler yaşadığımız ve bize yaşatılan her şeye rağmen bu ülkenin vicdan sahibi insanlarına güveniyoruz, her şeye rağmen insanların kalplerindeki iyiliğe inanıyoruz. Sizleri, Serhat ve onun gibilerin bugüne kadar duyulmayan seslerine, adalet arayışlarına ve çaresiz haykırışlarına kulak vermeye ve yardım etmeye çağırıyoruz.

Serhat'ın hikayesi, annesinin yüreğinden twitter.com/serhattugan1 adresinden sizlere ulaşmaya çalışıyor. Kulak verin.

Hiçbir kapı kalmadı 24 yılda çalmadığımız, şimdi Diyarbakır D-Tipi Cezaevi'nde 24. yılını dolduran Serhat ve onun gibi yüzlerce mağdurun adaletten umudunu kestiklerini biliyoruz ama biz anne babaları ve sevenleri her şeye rağmen hakkın, adaletin yerini bulmasını beklediğimizi duyun istiyoruz.

Bir mucize için yola çıktık, ama hayat bu, 24 yıl sonra da olsa, adalet için umudumuz var. Hepimiz için ve birbirimizin yüzüne utanmadan bakabilmemiz, suskunluğumuzun ağır yükünden kurtulabilmemiz için her şey mümkün... geç de olsa.