Geçtiğimiz yıl galiba 12. kez Erivan’a gitmiş oldum. Birkaçını da 24 Nisan Soykırım Anmaları’na denk getirmiştim.

Her seferinde gazetecilik yapmadım; bilmezsiniz muhtemelen, sözleşilmiş randevulara uymak, habire söyleşi yapmak; anında çıkan kimi ilişkileri de gazetecilik faaliyetine katmak, hayli yorucudur ve dikkat ister.

Bu kez hem 24 Nisan için Ermenistan’a gittim hem de o zamanlar üyesi olduğum Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSGP) heyetine dahil oldum. Programda bir de panel vardı. Eski milletvekili ve akademisyen Ufuk Uras ve Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı (ve Tarih Vakfı Başkanı) Bülent Bilmez ile birlikte bir panele katıldık. Bizimle birlikte gelen serbest gazeteci Hrant Kasparyan da "İstanbul’da Ermeniler ve Günlük Hayat" başlıklı bir konuşma yaptı. Bizi davet eden Batı Ermenleri Ulusal Kongresi’’nin Yürütme Kurulu Eş Başkanı Garen Mikaelyan (Moskova), Prof. Vahan Melikyan, Sevak Artsruni, Harutyun Marutyan (Paris) ve Prof. Ruben Melkonyan konuşmalar yaptı. Açılış konuşmasını ise Müreffeh Ermenistan Partisi milletvekili Aragats Akhoyan yaptı. Kamuya açık olmayan bir toplantıydı ve özel davetli 70 kadar kişiye konuştuk…

Enteresan ve kolaylaştırıcı bir yöntem olarak asıl toplantımızın başlama saatinden birkaç saat önce basınla buluştuk. Toplantının tümünü izleyemeyecek olan medya için yapılan bir basın toplantısıydı bu ve hep yapılırmış. Bence yararlı bir yöntem ve zaten verimli de oldu. 10 kamera ve 30 kadar genç gazeteci bizi izledi ve sorular sordu. Pek çok soru vardı ama iki ülke halkı arasındaki ilişkinin hayli kopuk olduğunun bir göstergesi olarak en çok şu soru geldi: “Buraya gelip, soykırım olduğunu savunmaktan çekinmediniz mi; dönünce size bir şey olur mu?”... Kahramanlar olmadığımızı; demokrasi mücadelesinin, önce bilinç işi olduğunu, sonra mücadele olduğunu anlattık. Sonrasında asıl toplantıya da 10 kadar gazeteci geldi ve 6 saat süren toplantımızı izledi.

Not alabildiğim kadarıyla, toplantımıza Anayasa Mahkemesi Yüksek Yargıçları, Kültür Bakanlığı ve Diaspora Bakanlığı temsilcileri (nedense Dışişleri Bakanlığı temsilcileri yoktu), iktidardaki Cumhuriyetçi Parti, Hukuk Ülkesi Partisi, Miras Partisi ve ana muhalefet partisi Müreffeh Ermenistan Partisi temsilcileri de katıldı. Biz, ayrıca Taşnak Partisi’nin araştırma merkezini ziyaret edip, Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Giro Manoyan’la görüşmeler yaptık. Ayrıca toplantımıza gelemediği için, Dayanışma Partisi Genel Başkanı ile de ayrıca buluştuk ve ilişkileri sürdürme ve geliştirme kararı aldık…

Ziyaretlerimizi Batı Ermenistan Araştırma Merkezi direktörü Haykazun Alvrtsyan ile ve tarihçi Meline Anumyan ile de sürdürdük. Bu arada heyetimiz ayrı ayrı görüşmeler ve röportajlar da yaptı. Soykırım Anıtı’nda 10 kadar canlı yayına çıktık. Birkaç TV’nin stüdyosunda canlı yayınlara çıktık ve gazetecilerle röportajlar yaptık. Toplamı 50’yi buldu. Akşam otelde tv’lerde kendimizi izleyip durduk ...

Temaslarımız sırasında; konuşma yaptığımız yerde ve doğrusu başta biraz ürkerek çıktığımız sokaklarda sadece sevgi ve muhabbetle karşılaştık. Toplantımız sırasında bizi izleyen bir akademisyen kadın yanındakilere “Niye, bu Türkleri alkışlıyorsunuz?” demiş. Yanlarında oturan iki Hemşinli konuşmayı tabii anlamışlar ama sadece gülümsemişler. Toplantı arasında bu hanım yanımıza geldi, bizi öperek kutladı… Değişim sağlamak aynı zamanda vicdanlara da seslenmekten geçiyor. Sokakları da azıcık anlatmalıyım. Öncelikle Soykırım Anıtı'nı yazayım. Bir başka vekil arkadaşımızı bekliyorduk. Yüz binlerce insandan oluşan kalabalık, ellerinde çiçekleri ile vakur ve hüzün dolu bir edayla saygı geçişlerini yapıyordu önümüzden. Pek çoğu bizi (ve esasen Ufuk hocayı) göstererek, gülümsedi. Bazıları yanımıza gelip, konuştu ve ağladı. Caddelerde de benzeri tepkiler aldık. Şahsen, 24 Nisan’ı içeren bir haftalık bir ziyaret sırasında sokaklarda bu kadar belirgin biçimde dolaşmayı uygun bulmadım. Ama çekindiğim gibi de olmadı; zira, adeta pop yıldızı gibiydik, herkes tanıyordu bizi. Ve zaten onca yıldır da bu kenti ziyaretlerimde sadece sevgi ve anayurt özlemi gördüm.

Selamlaşmalar, yanımıza gelmeler ve kutlamalar hep sürdü. Hatta bir dini anıta, pagan dönemden beri var olan Garni’ye gittik. İki genç aralarında konuşuyordu, “Ben bu adamı tanıyorum, gidip önden bakacağım” diyordu biri. Acele ile öne geçtiler ve Ufuk hocaya sarıldılar. Meğer seçmenleriymiş bu İstanbul Ermenileri… Bizim için de hoş anılar oldu.

Yaptığımız temasların süreceğinden çok eminiz. Hocalarımız ve benim eskiden gelen ilişkilerim nedeniyle; karşılıklı sergiler, turneler ve toplantılarla karşılıklı temaslar sürecek. Planladığımız konuları söyleyemeyeceğim, çünkü uğuru kaçıyor ve olmuyor. Öyle valla…

Köy evlerinde krallar gibi ağırlandık. Sevgili Samwel ve eşi Anuş, Davit, Garo (Emin), Anna, Gayane, Sergey, Lusine, Rozan,Ahmet, Radik…

Hepinize teşekkürler…