Uludere Sulh Ceza Mahkemesi, Roboski Katliamı için düzenlenen, 500. Karanfil Yürüyüşü'yle ilgili açılan davada kararını verdi. Yürüyüşe yönelik açılan davada, eylem yapan halkın 'yasak bölgeye' girdiği yönünde suçlama yapılmış, yürüyüş özgürlüğü hakkı gasp edilmişti. Mahkeme hakimi ise ilk olarak nitelenebilecek bir karara imza attı. Hakim, gösteri yürüyüşüyle ilgili olarak AİHM ve AİHS'nin 'ifade özgürlüğü' ile ilgili maddelerini hatırlatarak, özgürlüklere dikkat çekti"Sanıklar üzerinde büyük bir etki yaratmış olan vahim nitelikte olayın anılmasını sadece askeri yasak bölge olduğundan bahisle sınırlandırılması, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının özüne müdahale edici olacaktır... Kolluk kuvvetleri, gösteri yürüyüşünü sınırlandırmak amacı ile değil, aksine vatandaşların güvenliklerini almak için görevlendirilmelidir."

Ayrıca mahkeme hakimi, Roboski Katliamı'nın tanımını yaparken, "'Uludere olayı, Uludere katliamı, Roboski katliamı ve Uludere operasyonu olarak adlandırılan vahim nitelikte bir olay," nitelemesini kullandı.

***

Bugüne kadar Roboski katliamına ilişkin hukuksal süreci izlediğimizde, hukuk ve adaletin ayaklar altına alındığını açıkça görürüz. Roboski katliamının 500. günü  ile ilgili katliam bölgesine anma yapmak ve karanfil bırakmak için yaptığımız yürüyüş de böylesi bir hukuksuzlukla karşı karşıya kaldı.

Yürüyüşe açılan kamu davası bugüne kadar da devam etmişti. Uludere Sulh Ceza Mahkemesi, davayla ilgili olarak, belki de ilk kez ibretlik bir beraat kararı verdi. Mahkeme, bu kararı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları  Mahkemesi (AİHM) kararlarına dayandırarak verdi.

Uludere Sulh Ceza Mahkemesi'nin ilgili kararının Roboski dosyasına bakan Anayasa Mahkemesi'ne emsal niteliğinde olması gerekir. Katliamdan bu yana 950 gün geçmesine rağmen, hala Roboski dosyası ile ilgili bir adım atılmış değil.

Ancak yine de mahkemeler ve hukuk tel tel dökülmüşken, Uludere Sulh Ceza Mahkemesi'nin ilk defa 'hukuku cezalandırma amaçlı' değil de özgürlüklerin önünün açılması temelinde çalıştığını görmüş olduk. Bu anlamı ile Uludere Sulh Ceza Mahkemesi ve hakimine kulak vererek bize neler söylemek istediklerini, sürece neler katmak istediklerine bakmakta fayda var:

Uludere Sulh Ceza Mahkemesi hakimi, "kamu davası her ne kadar askeri yasak bölgeyi ihlal edilmekten açılmışsa da toplantı ve gösteri hakkı açısından da incelenmelidir" diyor ve ifade özgürlüğünü temellendiriyor. Bunun için de AİHS 10. maddesini, yani ifade özgürlüğünü örnek olarak işaret ediyor. AİHM’in verdiği üç kararı göstererek, beraat kararını destekliyor.

Hakim, sayfalarda Türkiye’de bir ilk sayılabilecek kararın altına imza atmaktan çekinmiyor.

Sulh Ceza hakimi, 2011 yılının Aralık ayında Roboski'de gerçekleşen katliamı, "'Uludere olayı, Uludere katliamı, Roboski katliamı ve Uludere operasyonu olarak adlandırılan vahim nitelikte bir olay meydana gelmiştir ve sonucunda 34 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu olay Türkiye çapında büyük etki yaratmıştır'" diyerek tarif ediyor.

İddianameye konu olan olayla ilgili mevzuatları sıralayan hakim, AİHS ve AİHM içtihatları çerçevesinde öncelikle sınır bölgesinde normalde neler yapılması gerektiğini söyleyen şu iki maddeye dikkat çekiyor: 1) Kanunlar tarafından öngörülme 2) Meşru amaç bölümünde yine sınırın korunması gerekliliği...

Hakim, daha sonra da bir üçüncü duruma çekiyor dikkati ve şunları aktarıyor: "Askeri yasak bölgeye girişin önlenmesi meşrudur. Ancak yöre halkının askeri yasak bölge içerisinde kalan tarlalarına izinsiz olarak giriş yapabildiği, burada kömür ocaklarının çalıştırıldığı değerlendirildiğinde ve ayrıca askeri yasak bölge olduğunu gösteren tellerin ve levhaların da kanuna uygun şekilde yerleştirilmemiş ve bunların olmaması nedeni ile neresinin askeri yasak bölge içerisinde, neresinin askeri yasak bölge sınırları dışında olduğunun anlaşılmasının zor olacağı kanaatine varılmıştır.''

Bundan sonraki beraat gerekçesi ise Türkiye'de bir ilke işaret ediyor:

"(...)Diğer yandan olayı toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı çerçevesinde değerlendirirsek, sanıklar üzerinde büyük bir etki yaratmış olan vahim nitelikte olayın anılmasını sadece askeri yasak bölge olduğundan bahisle sınırlandırılması, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının özüne müdahale edici olacaktır.

Bu sebeplerle sınırlandırma demokratik bir toplum için zaruriyet teşkil edecek düzeyde değildir. Bu kapsamda olması gereken ilk başta sanıkların anma ve basın açıklaması için kaymakamlık ve valilik gibi kurumlardan izin alması ve bu kurumlarında ciddi manada olağanüstü güvenlik durumu olmadıkça vatandaşlara izin vermesi ve yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşünün sınırlandırmak amacı ile değil aksine vatandaşların güvenliklerini almak için kolluk kuvvetlerinin görevlendirilmesi gerekir."

***

Bu mahkemenin ruhu, tüm bu bakış açısı 950 gün önce yaşadığımız Roboski katliamı dosyasının ruhuna yansımış olsa, belki bugün katiller ellerini kollarını sallaya sallaya ortalıkta dolaşmayacaklar. Kaybettikleri çocukları geri gelmeyecek olsa da Roboski anneleri, adalet yerini bulduğu için huzur bulabilecek.