Dersim’de, bu yıl, 31 Temmuz - 3 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşen 14. Munzur Kültür ve Doğa Festivali, bir kez daha “başka bir hayat mümkündür” diyen on binlerce insanı bir araya getirdi. Bir hafta süresince Türkiye, Kürdistan ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden binlerce insan büyük bir coşku ile doğanın her halini yaşadı. Bir haftalık süreç içinde festivalin ismi gerçek anlamda yaşamda karşılığını buldu.

31 Temmuz’da Nazmiye’de ‘Düzgün Baba’ tırmanışı ile başladı festival. Birçok ilden otobüsler ile gelen insanlar, Kızılbaş Aleviliği’nin önemli inanç merkezlerinden biri olan ‘Düzgün Baba’ya tırmanarak festival için ilk etkinlikte yer aldı.

İlçe merkezinden dolmuşlarla 4 km kadar yol alındıktan sonra -kimileri çıplak ayakla- dağı tırmanmaya başladı. Oldukça sıcak bir gün olmasına rağmen insanların yürüme coşkusu yüzlerinden okunuyordu. Kadınlar, gençler, ara ara da çocukların hep birlikte sohbet, takılma/şakaları ile büyük yürüyüş devam ederken, mola yerlerinde soluklanmak sohbetleri daha da derinleştiriyordu.

Akmayan bir dere kenarında, dağın içinde ince akan suyu içmek için onlarca insan sırada beklerken, dönüp çıktığımız dağa bakıyordum. Aşağıda bakarkenki ‘ne var ki?’ dediğim an geliyordu aklıma ve yer bir anda uzun bir mesafe olarak gözlerimde yer ediniyordu mseafeler. Az ileride, kaya içinde bir mola yeri daha vardı. Burayı geçen yıldan biliyordum. Oraya doğru çıkıyorduk. Bu arada, kaya içinde çok az akan suyu bir bidonda toplayarak hemen orada, iki taşın üzerinde bizlere közde çay yapan amcaya ne kadar teşekkür etsek azdır.

Günün sonunda dağdan aşağıya indiğimizde hala tırmanmak için yola çıkan insanlar ile karşılaşıyoruz. Sabah erken başlayan yürüyüşten sonra akşam gibi Nazmiye’deyiz. Nazmiye’de başka bir festival havası var. İstanbul’dan Dersim Dernekleri Federasyonları otobüsleri ile gelen bir gurup arkadaşla buradaki festival havası bizi kesmediği için (çok ağır bir CHP havası var burada) Dersim merkeze inmek istediğimizi söylüyoruz; ancak dernek yöneticileri bu talebimizi ısrarla görmezden geliyor. Bizler de bu mecburi halden dolayı Nazmiye Merkez'deki bu programa katılmak durumunda kalıyoruz.

Festival konuşmaları başladığında, çeşitli derneklerden insanlar, hemen hemen her cümlenin başında ve sonunda “biz Dersimli, Alevi yurttaşlar” nakaratı ile Kürt kelimesini hiç kullanmadan kendilerini anlatma başarısını gösteriyorlar. Kamber Genç’in CHP/Kemal Kılıçdaroğlu güzellemesine ise bu yıl bir protesto gelmiyor.

Gece yarısı gibi Dersim şehir merkezindeyiz. Şehre 600 metre uzaklıkta, Ovacık yolu üzerindeki kamp alanımıza gidiyoruz. Bir grup vicdani retçi arkadaşın çağrısı üzerine oluşan “Özgür Yaşam Kamp Alanı”nda anarşistler, vicdani retçiler, yurtsever gençlik, LGBTİ örgütlerinden bireyler aynı alanı paylaşıyoruz.

İlk gün yaşanan bir tartışmanın ardından günlerce aynı alanda, özellikle de geceleri yakılan ateşler etrafında çekilen halaylar ve müzikler ile, güzel geceler yaşandı. Bir yandan grupların kendi içlerinde yaşadıkları çeşitli konulardaki tartışmalar, kimi zaman da bütün grupların katılımları ile yaşanan sohbet, tanışma ve de müzikler ile verimli bir kamp alanı oldu.

İkinci günün sabahında otobüsler ile Ovacık/gözelere gittik; İzmir'den Festival için gelen Üney (Deniz, Su, Onur) kardeşler, Fransa’dan Elsa, İzmit’ten Orhan, gene İstanbul’dan aynı otobüsle grup olarak birlikte geldiğimiz Gül, İsviçre’den gelen Gülşen, Gazi’den Erol…

Dersim’e yolculuk, yoldaşlığın en çok çoğaldığı bir zaman olduğunu bir kez daha bize gösterdi.

Ovacık gözeleri için Dersim’den 60 km yol boyu gördüklerimiz bizleri büyülemeye yetti. Adeta hiç dokunulmamış bir doğa parçası: gürül gürül akan nehir, nehirden itibaren başlayan yeşilin her tonunda bir bitki örtüsü; çam, meşe ağaçları; hep birlikte alabildiğine uzayıp giden kayalar, dağlar, dağlar…

Kent karmaşası ve de yoğunluğu içinde hayatları gri betonlara hapsolmuş bizler için bu manzara büyülü bir atmosfere adım attığımızı anlamaya yetiyor. Yolun yarısında araçlardan iniyor ve nehre koşuyoruz, kendimizi suyun serinliğine bırakıyoruz. Gözelere varmadan siyanürlü altın aramalarını protesto için başka bir köyde bir araya geliyoruz. Bu eylemden sonra gözelere gidiyoruz.

Dün ‘Düzgün Baba’ için Nazmiye dağlarını tırmanan kalabalık insanlar bugün de ‘Munzur Baba’ için Ovacık dağlarını/kayalıklarını tırmanıyor. Bir an durup bakıyorum; kayaların, dağların nehrin taşlarının üzerinden insanlar, kayıp düşen, kalkıp tekrar yürüyen insanlar...

Bu dini bir rütüel mi, inanç meselesi mi, doğa ile birkaç saatliğine de olsa bir iç-içe olma hali mi? Amaç/niyet ne olursa olsun, bu dağların, kayaların, akan nehrin bir parçası olmaktan insanlar çok mutlu…

Dersim merkezde ise DBP/HDP'nin öncülüğünden festival programı devam ediyor. Rojava mücadelesinden kadınlara, doğanın talanından kent yönetmeye birçok başlık altında paneller, oturumlar; geceleri de birçok alanda konserler devam ediyordu.

Bizi İstanbul’dan götüren Dersim Dernekleri Federasyonu adeta bizleri Dersim merkezinden kaçırmaya çalışıyor; “Sizinle geldik ama bizler Dersim merkez festivale katılmak istiyoruz” dediğimizde, “Ya ne var merkezde, halay çekmekten başka bir şey yapmazlar ki onlar” sözü ile yargılarını açık ediyorlar.

İkinci günün sonundan sonra bizler derneklerin programından kopuşumuzu ilan ederek Dersim kent merkezinde kalmaya başlıyoruz. Bir yandan stantları geziyor, bir yandan 'neler oluyor' merakı ile programı izlemeye çalışıyor, ara ara kendimizi bulduğumuz soluklanacak alanlara atıyoruz.

14. buluşma benden ilk olarak festival ile Dersim’in özellikle Kürdistan’ın diğer kentlerine açıldığını gösterdi. Amed, Mardin, Şırnak, Cizre’den gelen onlarca yoldaşım ile görüştüm, konuştum, Munzur kenarında kaçak çay içtik.

Festival süreci sistemin bir asırdır ısrarla kurduğu duvarları yıkıp yerine bir arada özgür yaşam alanlarının oluşmasının adımlarını atıyordu. Hem barajlara, siyanürlü altın aramalara karşı yapılan yürüyüşler, hem de birçok LGBTİ örgütü ve yüzlerce insanın katılımı ile ilki yapılan Munzur Onur Yürüyüşü ile festival “başka bir hayat” diyenlerin ortak yaşam alanı oluyordu.

Dersim’e Kürdistan’ın çeşitli kentlerinden gelen binlerce insanın 'ben solum, sosyalistim' diyen çevrelerden baya bir rahatsız olduğunu ise, “Ya merkezde ne var ki, oradan buradan Kürtler doluşuyor” demelerinden anlıyoruz. Ancak bu grupların basit/pragmatist yaklaşımlarının yaşanan gerçeğin önüne geçemeyeceğini de Demirtaş’ın mitingindeki kalabalık coşkudan anlıyorduk.

15. buluşma artık uluslararası bir buluşma olmalı. Bu doğa ve kültür festivalinin artık uluslararasılaşmasının vakti gelmiştir. Her ne kadar festival için çeşitli ülkelerden, farklı kültür ve de dillerden yüzlerce/binlerce insan gelmiş olsa da artık festival hazırlık ve de katılım sürecinde daha aktif şekilde bu işin içinde olmaları gerekiyor. Bir çok ülkeden sistem karşıtı, muhalif, sosyalist, anarşist, ekolojist grup ve de bireylerin bir araya geldiği, istedikleri yaşamı birlikte kurdukları bir festivale dönüşmeli Munzur festivali. Dersimden doğru “Başka bir hayat/başka bir dünya mümkün” demek, bunu çoğaltmak, yaşamın daha çok bir parçası haline getirmek için hepimize çok iş düşüyor. Buna hemen şimdiden başlamalı…

İlk adım: İLLA DEMİRTAŞ!