Aradaki puan farkının açılmasından olsa gerek yönetici güruhunun maç öncesi tansiyon artırıcı söylemleri yoktu bu sefer. Bu söylemlerin yoksunluğunda bir an umutlanmamış değildim. Olur ya gerginlikten, sertlikten uzak, futbolun daha çok konuşulacağı bir derbi izleyebilirdik. Maç öncesi manşetlerimizde yine 'dünya derbisi' sloganları yükseliyordu. Trend topikte derbi dördüncü sıradaydı. Ne var ki dünya derbisi diye pazarladığımız derbimizi uluslararası arenada bir Allahın kulundan yüz bulamıyordu. Kendimiz çalıp kendimiz oynamaya pek meraklıyız. Mesnetsiz şişinmekten yana da üstümüze yok. Galatasaray Fenerbahçe derbisinin bir dünya derbisi olduğunu kanıtlamaya çalışanlara göre futbolumuz Avrupa’nın altıncı büyük ligi, oysa yetiştirdiğimiz oyunculara da kimsenin yüz verdiği yok.

Avrupa’da top koşturan oyuncu sayımız bir elin parmaklarını geçmiyor. Milli takım seviyesinde doğru düzgün başarımız yok, kulüp takımlarımız Avrupa arenasında ite kaka gidiyor. Ancak bir dünya derbimiz var. Bir tek bizim izlediğimiz, bir tek bizim ilgilendiğimiz futbol yoksunu bir dünya derbisi. Galatasaray Fenerbahçe derbisine dair en son ne zaman futbol adına keyifli bir maç izledik hatırlayanımız var mı , şu maçı unutamıyorum diyebileceğimiz birbirimize anlatamaya doyamayacağımız bir maç kaldı mı hafızalarımızda. Ben hatırlamıyorum. Ambiansa diyeceğimiz yok. Maç öncesi tansiyonun yüksek olmasına da, ancak neredeyse her maç artık sertlik üzerine, rakibi eksik bırakma stratejisi üzerine şekilleniyor.

90’lı yıllarda oyun bu kadar kör dövüşü müydü bu derbide, hiç sanmıyorum. 2000’li yıllarla birlikte statlarımız büyüdü, görselliğimiz büyüdü, , transferlerimiz büyüdü, futbolumuzun ekonomimiz büyüdü ancak futbolumuz büyümedi. Aksine giderek geriye saymaya başladı. Avrupa kupasında 2008 Avrupa Şampiyonasıyla hasbelkader bize ilk dördün arasına girmemizi sağlayan ve sadece bize özgü olan, futbol terminolojimize kattığımız “kaos futbolu” ülke futbolu içinde pratiğe döküldüğünde ortaya çıkan sonuç bu oluyor. Ülkenin siyasi atmosferinin de şekillenmesinde katkısı olduğu toplumsal ruh haline benzer biçimde, futbola da her iki tarafında gerginlikten beslendiği, futbol dışı her uygulamanın kazanma adına meşru olduğu ve kimin kime gücü yeterse dediğimiz bir sistemsizlikte çıkan oyunsuzluğun adı oluyor artık Galatasaray Fenerbahçe derbisi.

KART ÜZERİNE OYUN KURULUR MU?

Maçın başlamasıyla birlikte fauller daha 2. Dakikadan itibaren başladı. Galatasaray ilk düdükle sert ve kararlı başladı. Failler ise tanıdıktı Emre ve Melo. Onların çaktığı kıvılcım diğer oyunculara da sirayet etti. Emenike’den Topal’a, Telles’ten, Burak’a, Eboue’ye kadar. Emre ilk 45 dakika bitmeden oyundan atıldı. Melo’nun sahada kalmasıysa hakem toleransıydı. 86. Dakikada oyundan atılmasını ise kimse anlamadı. Maçın hakemi Bülent Yıldırım’ı kısmen anlayabiliyorum , zira daha iki hafta öncesinden medyada maçın hakemi kim olacak tartışmalarını başlatıyoruz.

Hakem üzerinden kritikler yapıyoruz, bu maça kim verilebilir kim verilemez üzerinden fikirler yürütüyoruz. Kaosu yalnız Galatasaray Fenerbahçe maçı üzerinden değil hakemler üzerinden de yaratıyoruz. Maçı yönetecek hakem için bu maç , iyi bir performansta kariyer devamı kötü bir performansta ise kariyerinin sonlanışı anlamını taşıyor ve bu baskıyla maça çıkıyorlar. Bu baskının sonucunda ise mümkün olduğunca oyuncuları sahada tutma çabası görüyorsunuz, kurallar esneklik kazanıyor, sarı kartlarla maçı idare etme hali alıyor. Dolayısıyla hakemlerimiz "neden cesaretli davranmıyor" deyip, hakemlerden bir kahraman yaratma çabası aramak manasız. Sistemi sürekli bir idare zihniyeti içerisinde yaratıp, o idare halinden sizi bir tek hakemin çıkarmasını bekleyemezsiniz. Zira olası bir hatada da maç sonrası kopartılacak kıyametten hakemlerimiz de yakinen haberdar. Ki bu idare halinde dahi, İlk yarı boyunca 9 sarı, bir kırmızı kart çıkartmış Bülent Yıldırım. Ve tam 24 faul. Faullerde düşen yerden kalkmıyor.

Sanırsınız ki her birinin futbol hayatı o faulden sonra bitti. İtiş kakışları, vücut vücuda temasları saymaya bile gerek yok. Bu süreçte topun oyunda kalma süresiyse içler acısı. İlk yarı boyunca futbol adına izlediğimiz tek pozisyon Sneijder ‘ın gölüydü. Zaten futbol kimin umurunda , tek derdimiz kimin kazanacağı. Ne ilginç değil mi, maçtan sonra en çok tartıştığımız konuştuğumuz Melo ve Emre. Ki bu onları tartıştığımız ilk maçları değil. Ancak her iki futbolcuyu da Avrupa’nın çeşitli takımlarında çeşitli liglerinde top oynarken izledik. Bu agresiflikleri oralarda yapabiliyorlar mıydı? Hayır. Ama burada yapabiliyorlar, zira burada bu hareketler prim yapıyor, itibar kazandırıyor, taraftar nezdinde baş tacı olabiliyorsunuz. Hırslı ve karakterli futbolcu oluyorsunuz.

Yalnız Melo ve Emre değil elbet, bakın Alves’e o da çabuk öğrendi futbol ortamımızı, Lugano’yu da boşuna sevmedik biz, Nouma’yı da. Ama Selçuğ'u sevemedik. Fazla efendi kaldı bizim futbol ortamımızda. Galatasaray’ın son iki yıl şampiyonluğunda en çok pay sahibi futbolcusuyken bir yanlış pasın karşılığı tribünlerden yükselen homurtular oluyor , o da sahada durmak istemiyor çıkarıyor formasını. Oysa Selçuk transfer olmadan önce Galatasaray’ın durumunu içler acısıydı, Galatasaray ligi 8. Sırada bitirmişti. Aynı muameleye Galatasaray taraftarı geçen sene Hamit’ten de esirgememişti, biraz daha geriye gidersek Arda’dan da. Bu futbolcuların ortak özelliğinin aklı selim futbolcular olarak sivrilmesi tesadüf müdür?

İkinci yarı başladığında maçın tansiyonu nispeten düşmüştü. Ancak maçın kazanını ilk kırmızıyı gören belirleyecekti, bütün strateji bunun üzerineydi sonuç itibariyle. 11-11’de Fenerbahçe’nin maç içinde söz hakkı olabilirdi ama Galatasaray 86. Dakikaya kadar Melo’ya rağmen maçı 11 kişi götürmesini becerince maçın da galibi oldu.

Bu maçın ölçüsünde(!) artık Mancini’yi de tartışmayacağız ona süre verip vermemek gerektiği gibi derin konulara inmeyeceğiz. Mazallah puan farkı birde 10 olmasaydı ne olurdu bu maç kim bilir? Ne kötü ki 10 puan ve bu maçtan sonra Ersun Yanal’ı gönderemiyoruz…! Fenerbahçe’den yana kıyamet koparmıyoruz. Galatasaray’dan yana ise suların durulmasına dair bundan iyi neden yok. Bu maçı kazanmak bir sezonu kurtarmaya bedel zira…!

Futbolumuzun ürettiği en yüksek kalite dünya derbisinden selam olsun.