1985-86 sezonundan bugüne 34 yıl geçmiş. O tarihten bugüne kadar Beşiktaş’ın 9 şampiyonluğu mevcut. En başarılı olduğu dönemler ise 90’lar. 1985-86 sezonu ile başladım zira yaşım buna el veriyor. Bu dokuz şampiyonluğun tamamına baktığınızda Beşiktaş’ın öyle büyüklük kompleksi ile ya da saha içi, saha dışı gerginliklerle maç kazandığına şahit olmadım. Beşiktaş o tarihten bugüne kazandığı bütün şampiyonlukları ya oyun gücü ile ya da ezeli rakiplerinin şampiyonluk yarışından uzaklaşması ile kazanmıştır. (2008-09 sezonunda Sivasspor ile, 2016-17 sezonunda ise Başakşehir ile şampiyonluk yarışında yalnız kalmıştı) Özetle son 30 yılda gerginliğin, saha içi itirazın Beşiktaş‘a yaradığını hiç görmedim. Yarasın da istemem. Oyundan yana olmayı tercih ederim.

Pazar günü oynanan maça dair Beşiktaşlı oyuncuların düştükleri en büyük yanılgı buydu, oyunu unutmaları. Şenol Güneş‘in maç sonu anlatımı da aslında buna yönelik. "Dış sebeplerden kaynaklanan sinirlenmemiz oyunu disiplinsizliklere götürdü ve güvensizlik oluştu. İlk yarıda taçtan yediğimiz gol vardı, aynı hatayı ikinci yarıda da yaptık. Yanlış çalınan fauller, gereksiz düdükler vardı. Bunları bekliyorduk ama taçlarda olduğu gibi yanlış kararlar beklemiyorduk. Yine de yediğimiz goller acemiceydi. Bizim için kayıp olan 3 puan üzüntü verici çünkü çok kolay, dikkatsiz ve anlamsız yediğimiz goller vardı. Kazanmak için sahaya çıkmıştık, haftaya da aynı şekilde oynayacağız. Hakemler belli, rakipler belli, biz belliyiz. Oyuncular görevini yapacak. Hakem hataları ne olursa olsun kızabilirsin, sinirlenebilirsin ama futbolu bırakmak olmaz. Hakem hataları her maçta oluyor, bugün de olmuşsa onlara bakarak kendimize mazeret bulamayız. Haklı olabilirsiniz belki ama bunları söyleyerek kendinizi temize çıkarmış olmazsınız."

Güneş ‘in “Bunları bekliyorduk ama taçlarda olduğu gibi yanlış kararlar beklemiyorduk.” cümlesi bir taraftan oyunun bu şekilde gelişeceğine dair bir önsezi, bir taraftan da oyuncularının arkasında durma isteği. Ama son cümlede çuvaldızı kendine batırarak tamamlıyor konuşmayı:

“Hakem hataları ne olursa olsun kızabilirsin, sinirlenebilirsin ama futbolu bırakmak olmaz. Hakem hataları her maçta oluyor, bugün de olmuşsa onlara bakarak kendimize mazeret bulamayız. Haklı olabilirsiniz belki ama bunları söyleyerek kendinizi temize çıkarmış olmazsınız."

Basitçe şampiyonluğa oynadığınız bir derbi maçında taç atışından iki tane gol yememelisiniz, oyuna sadık kalmalıydınız diyor. Diagne taç atışını kullandığı esnada Beşiktaş‘lı oyuncular geri koşmak yerine hakeme itirazla uğraşınca Onyekuru boş kaleye yuvarlıyor topu. Pozisyona en uzak mesafede olan Atiba yetişmek için çırpınıyor savunmaya, nerede ise Kairus‘un arkasına geçiyor ama yetişemiyor. Pozisyonun kahramanı Caner’in bölgesi ise bomboş. Adet yerini bulsun tadında yaptığı bir koşu ile hatırlayacağız onu. Pozisyona en fazla itiraz edense yine o. Güneş‘in sarı kartın var diyerek ağzını kapatması, ikinci yarı takım on kişi kalmasın düşüncesi ile oyundan alması ise başka bir soru işareti. Ligin en tecrübeli oyuncularından birinden bahsediyoruz. Bu arada Atiba’nın bu koşusu bana 2016-17 sezonunda oynanan Trabzonspor maçını hatırlatıyor. Santra esnasında Rodelaga‘nın kaleye vuracağını sezip Fabri’yi orta sahadan “kalene geç” diye uyardığı pozisyon. 36 yaşında gitsin mi kalsın diye tartışılan, giderse yerine kimi koyacağımızı bilemediğimiz Atiba…

Adriano da maç sonu hakemden ziyade çuvaldızı kendine batıranlardan: "Bu tarz derbilerde dikkatsizliğin bedeli çok ağır oluyor. Bu tip derbilerin ufak detaylarla kazanıldığını biliyorduk ama 2 tane dikkatsizlikten gol yedik."

Güneş’e yönelik en büyük eleştiri Necip tercihi. Daha önce böyle bir planla başlamadığı söyleniyor. Ancak onu endişelendiren muhtemelen Ankaragücü, Sivas, Başakşehir ve Rize maçlarında takım savunmasında verilen pozisyonlar. Hücumdan taviz vermiş gibi görünse de önceliği ilk yarıda Galatasaray’ı durdurmaya veriyor. Muhtemelen kozlarını ikinci yarıya saklamak istiyor. Beşiktaş iştahını çok uzun zamandır ikinci yarıya saklayan ya da usta ayaklarının becerisi ile oyunu kazanan bir takım kimliğinde zira. Ne var ki 1-0‘dan sonra bu oyunu, bu on bir ile bozması çok zordu. Oysa Galatasaray’ın oyun içinde tek becerisi sadece fırsatları iyi değerlendirmesiydi.

Ligin ikinci yarısından itibaren özellikle Burak Yılmaz’ın transferi ile (Güneş’in işini çok kolaylaştırdı) tercih edilen bu oyunu savunanlar arasında değilim, Güneş’in burada kolaya kaçtığını düşünüyorum. Dengeli ve uyumlu bir kadro yaratılmış olsa, biraz eski pas oyunu oynansa bu ligde şampiyonluğa çok rahat ulaşacaktı Beşiktaş, ki geçen sezon da buna dahil. Ne var ki Güneş Milli takıma aldığı Oğuzhan’ı aklına bile getirmiyor artık. Ki o pas oyununun Atiba ile birlikte kilit ismiydi Oğuzhan. Quarezma‘nın kanat ortalarına bel bağlıyor. Oyuna onu alıyor.

Transfer sevdasıyla beş yıla damga vuracak bir kadronun nasıl yok olduğunun özetini izledik biraz da dünkü maçta. Çok değil 2017-2018 sezonunun ilk yarsında Galatasaray‘a top yüzü göstermeyip , belki de lig tarihinin en baskın oyunu ile 3-0 sahadan galip ayrılmıştı Beşiktaş. O oyundan bu oyuna gerilemesinin en büyük nedeni takımın transferlerle yap boz tahtasına dönmesi, istikrarın korunamaması oldu. O oyun gücünün varlığı, bizlere ne hakemi, ne de başka bir şeyi konuşturmazdı bugün.

Son bir soruyla kapatayım bu arada unutmadan… Hani şampiyona karar verilmişti bu ligde?