Bu ülkede en çok ihtiyaç duyulan şey yoksulluğun, yolsuzluğun ve yasakçılığın ortadan kaldırılmasıdır. İşte bunun önemini ilk başlarda iyi analiz eden AKP, ilk kurulduğundan beri yurdum insanının büyük çoğunluğunun beklentisi olan üç y sorunsalının çözümünü özellikle 2011'lere kadar dilinden düşürmedi. 2011'den sonrası AKP'nin kendini çok güçlü hissettiği, devlet organlarına (ordu, yargı, yasama ve yürütme) ve medyaya hakim olduğuna inandığından sonradır ki, asıl ajandasını ortaya çıkarmaktan çekinmedi. Fetö ve diğer benzeri cemaatlerle ''dostlar arası'' ittifaklarla oluşturduğu birliktelikle kırıntı mahiyetinde de olsa var olan basın, laiklik, liyakat, hukuk normlarını birer birer tüketme noktasına getirdi. Kısaca AKP, istisnai bir rejim (tek adam rejimi) oluşturmanın bütün fırsatlarını veya üretilmiş bahanelerini kullanarak, Anayasa değişikliğini o güne kadar göstermelik de olsa olağan hukuk düzeninin dışına çıkmayı, yani istisna dediğimiz tek adam rejimini olağanlaştırmayı başardı.

Peki, AKP tüm muhalefeti susturmayı başarabildi mi? Hayır. Tek adam rejiminin tartışılmaz olduğunu, her söylediklerinin toplum tarafından kabul edildiği bir düzeni kurabildiğini söyleyebilir miyiz? Hayır. Örneğin AKP'nin en yakın müttefiki olmasını elzem olarak görmeyi arzu ettiği TÜSİAD'ın eleştirileri rejimin işinin hiç de kolay olmadığını gösteriyor. TÜSİAD'ın 6 Şubatta yapılan olağan genel kurulunda laiklik vurgusu yapması, kaynakların daha doğru kullanılmasına, yani kaynakların deprem hazırlığına, sanayiye, tarıma, teknoloji geliştirmeye ve nitelikli birey yetiştirmeye, bilime, sanata harcanması gerektiğine, Kanal İstanbul'a inşaata, imam hatiplere vb. harcanmaması gerektiğine vurgu yapması, olağanüstü uygulamaların normalleşmesinin, kısaca (ortalama) hukuk düzeninin, mülkiyet güvencesinin, bağımsız ve tarafsız yargının aksamamasına dikkat çekilmesi, dış tehdit söylemlerinin sistemin sorunlarına hiçbir çözüm getirmeyeceğinin belirtilmesi yaşadığımız bugünkü ortamda önemsiz gelişmeler değildir.

Ülkeyi kendi hukuk dışılıkları ile birlikte yönetmekte zorlanan iktidar, bugün ulaştığı mevzilerden daha geri düşmemek ve geçmişteki sorunlu ittifak ilişkilerinin, yolsuzluklarının, hukuk dışılıklarının açığa çıkmasını önlemek için daha saldırgan, kendi programını hızlandırmak için daha kararlı ve daha otoriter davranma kalıbına girdiğini görmemek mümkün değil. Hatta öyle ki, iç kamuoyunda kaybettiği itibarını yeniden kazanmak için dış politikada daha şahin, ve ideolojik manada yeni algı oyunlarıyla gerçekleri ters yüz etme ''ustalığında'' daha pervasız olduğunu gizlemeye gerek bile görmüyor. Örneğin deprem paralarının akıbeti sorulduğunda soruyu soran gazeteci pişman olmuştu...

Umudu Yeşerten Gelişmeler Küçümsenmemelidir

Bütün bu hukuksuzluklar iktidarın kazanımları olarak görülebilir kuşkusuz. Ancak çok açıktır ki, bütün dayatmalara rağmen İmam Hatip ortaokul ve liselerin kontenjanları doldurulamamakta, başarı oranları sürekli düşük seviyede kalmakta, daha ötesi İmam Hatip liselerinde deist ve teist inanışlarında ciddi oranda artış gözüktüğünü bizzat Diyanet yetkilileri söylemektedir. Kadınlar toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini gün geçtikçe daha üst seviye taşımakta ve saflarına türbanlı kadınları dahi çekebilmekte olduğunu görmemek mümkün değil. Emek cephesindeki mücadelede din, inanç ve etnik kimlik bölünmelerinin önemsizleştiğini, sınıf bilincinin daha görünür olduğunu belirtmek hiç abartı değil... En son CHP'nin CNNTürk'ü boykot etmesi oldukça ses getirmiş, başka yandaş kanalları da etkileyeceği işaretini vermiştir. Bununla beraber yazılı, görsel ve dijital muhalif medya giderek büyüyen izlenme ve etki alanlarına sahip bulunmakta, ülkedeki sol muhalefetin etki gücü gittikçe artmakta ve iktidarın kitlelerin bilincini çarpıtma girişimini boşa çıkarmakta oldukça güçlü bir rol oynamaya başlamıştır.

İktidar Kanal İstanbul ve EYT (emeklilikte yaşa takılanlar) ve enflasyon gibi çok boyutlu sosyal sorunlar karşısında parmağını kıpırdatmayacağına dair söylemlerini devam ettirmesi, istihdam ve işsizlik sorununu çözememesi sonucunda emekçileri enflasyona ve ekonomik krize ezdirerek kitlesel tabanını kaybetmeye devam etmektedir.

Unutmamak gerekir ki, bu kadar hukuksuzluk, bu kadar haksızlık, bu kadar adaletsizlik uzun süre devam edemez. Bu ülkede adalet için, özgürlük için, insanca yaşam için az bedel ödenmedi, ödenmeye de devam ediliyor. Dolayısıyla bu ülkenin her milliyetten, her kimlikten insanı gerçek eşitlik ve özgürlükçü toplum düzeninin hüküm sürdüğü toplumsal yaşamı gerçekleştirme iradesini ve başarısını gösterecektir.