Her kötülüğün arkasında ABD’yi aramak’, (‘klasik sol düşünce’ içinde de, ‘klasik İslamcı düşünce’ içinde de, ‘Kemalist düşünce’ içinde de) güçlü bir toplumsal zemini olan bir alışkanlık... Her kötülüğün arkasında Yahudiliği (ya da Siyonizmi) gören anlayış da aynı derecede güçlü köklere sahip... İslami kesim, son dönemde, bu yaklaşımlardan biraz uzaklaşıyor olabilir. Bazı sol gruplar içinde ise Yahudi düşmanlığı yükselişte. Ne olursa olsun, her kötülüğün ABD’den (veya Siyonizmden) kaynaklandığını varsayan kitle psikolojisi, yaygınlığını yitirmiş değil. 

‘Anayasayla laikliği yok etmek istiyorlar’
Muhalefetin misyonu Yalçın Bayer dün Hürriyet’teki köşesinde bir mektup yayımladı. ‘CHP ve MHP uyan’ başlıklı mektup, rejimin yok olacağı yönündeki geleneksel endişeyi dışa vuruyor. Toplumun bir kesitinin değişmeyen ruh halini özetleyen bu mektubun, çok satan gazetelerden birindeki kocaman bir köşeyi kaplaması nedeniyle ciddiye alınmasında yarar olabilir:
“AKP iktidarının sözcüleri, ‘Dini özgürlükleri genişletmeyecekse, özerklik olmayacaksa, ne yapayım o anayasayı’ diyorlar... Laikliği daraltıp, dini yaşamı genişletince özgürlükleri genişletmiş olacaklar. Dünyanın gittiği yönü, aklı ve bilimi bir yere koyalım. Dinimizin önündeki tüm engelleri kaldıralım. (Sanki dinin önünde bir engel varmış gibi...) İktidar sözcülerinin söyledikleri şu; isterse anayasanın bin maddesi olsun. Bizi ilgilendiren iki vazgeçilmez madde var. Laiklik kalkmalı, etnik özerklik gelmeli. Özetin özeti, anayasada iki değişiklik yapmak istiyorlar. Gerisi faso fiso. Varsa yoksa dini özgürlükler ve bölünme. Bu Türkiye’yi bölme anayasasına, CHP ve MHP’yi de katarak, yaptıkları işi meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Anayasanın bu söylediğim yönde değiştirilmesini AKP, MHP ve CHP’den Amerika istiyor. Halkımızın anayasa değişsin diye bir talebi yok.”
Meclis açılıyor. İktidar ve muhalefet, ‘yeni anayasa’yı hedefliyor. Şu ana kadarki hava umut verici sayılabilir.
CHP içinde iki akım yarış halinde. ‘Geleneksel, bürokratik, statükocu CHP’ ile ‘değişime açık CHP’nin temsilcileri görüşmelere birlikte katılıyorlar.
Aralarında Süheyl Batum’un da bulunduğu CHP’lilerin bu mektuptaki anlayışa paralel bir duruş sergilemeleri beklenebilir. Önce ‘değiştirilemez maddeler’ gündeme gelecek gibi görünüyor. Bazı CHP’liler bu maddelerin olduğu gibi kalmasından yana ısrarcı olacaklarını dile getiriyorlar (Geçenlerde bazı AK Parti yetkilileri de ‘değiştirilemez maddeler’ konusunda CHP’ye benzer bir tutum göstereceklerini ifade ettiler). Bir sonraki adımda başka engellerin de çıkması mümkün. 

Devlet ve millet
Anayasadaki (‘ırkçı’ bir ton içerdiği dile getirilen) ‘Türk’ vurgusu, derin kökleri olan bir tartışma konusu. BDP’nin üzerinde durduğu konuların başında, anayasanın başlangıç kısmındaki ve ilk üç maddedeki milliyetçi vurgular geliyor (MHP’nin bu noktada tepkisel yaklaşması elbette sürpriz olmaz). 1982 Anayasası, herkesin ‘Atatürk milliyetçiliğine bağlı’ olmasını temel bir zorunluluk olarak algılıyor.
‘Değiştirilemez maddeler’ kapsamındaki şu hüküm de tartışmaların ana eksenlerinden birini oluşturacak: “Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.” Asgari demokratik kriterlere sahip bir ülkede, milletin devleti ve ülkesi olur. Biz ise devleti milletin ve ülkenin sahibi olarak gören ve bunu değiştirilemez bir ilke olarak algılayan bir anayasayla yaşıyoruz.
Bayer’in yayımladığı mektuptaki anlayışa göre, ABD (ve onun emriyle AK Parti hükümeti) işte bu anlayışı değiştirmeyi amaçlıyor.
Anayasa tartışmasının, demokrasi, uygarlık, kültür, bilinç ve algı seviyesi açısından önümüzdeki dönemin önemli ‘gösterge’lerinden birini oluşturacağı bir gerçek.