Tarık Akan, solcu olduğunu söyler. Biraz derinlemesine konuşsanız kendini ‘işçi sınıfı devrimcisi’ olarak algıladığı kanaatine bile varabilirsiniz. İşçiyle köylüyle uzaktan yakından ilişkisi olmamış kesimlerin, kamuoyunun karşısına ‘işçi sınıfı devrimcisi’ rolünde çıkmaları, son yıllarda moda haline geldi.
Tarık Akan’ın darbelerle ilgili görüşleri giderek derinlik kazanıyor. 12 Eylül’de eziyet gördüğüne ilişkin kitap yazmasına rağmen, son olarak 12 Eylül’ün bile bugünkü rejimden iyi olduğunu ifade etti. Tarık Akan’ın 27 Mayıs ve 28 Şubat’ın Türkiye’ye bir vizyon açtığı yönündeki ‘renkli’ değerlendirmeleri üzerinden de birçok ‘açılım’a gidilebilir…
Ama benim asıl ilgimi çeken Tarık Akan’ın darbeleri savunduğu söyleşisinde Milli İstihbarat Teşkilatı’nı (MİT)’a yüklediği misyon:
“Bu ülkenin bir Milli İstihbarat Teşkilatı var. Her şeyden haberdar bir kurum. Senin bana geldiğini bile bilebilirler inanıyorum buna. Kaldı ki laik düzeni cumhuriyeti korumakla görevlidir. Asıl işi budur yani. Ama ne yazık ki 8 yıldır olup bitene ses çıkaramıyorlar. Üzüntüm bu. Çünkü durum vahim.”
Tarık Akan’ın tanımına göre, MİT, ‘Laik düzeni ve Cumhuriyeti korumakla görevli’ymiş. (Belki de hakikaten öyledir.) Tarık Akan, MİT’in üstlendiği bu görevi yerine getirmemesinden de şikâyetçiymiş. MİT’in düzeni korumakla görevli bir örgüt olduğu doğru… 

Türkiye solundaki eksen kayması
Gelelim solculuk ve MİT ilişkisine.. Yakın tarihimize ilişkin birazcık bilgi sahibi olan biri, cumhuriyet tarihi boyunca solcuların MİT’ten çok çektiğini bilir. Sol hareket içinde en nefret uyandıran kurumlardan biri MİT’tir.
Hatta solcular arasındaki en büyük hakaret MİT mensubu olmakla suçlanmaktır. Tarık Akan bunları bilmiyor olabilir mi? Eğer bilmiyorsa, solla ve ülkemizin siyaset birikimiyle olan ilişkisini açıklamamız gerçekten çok zorlaşır.
Tarık Akan MİT’i savunmakla ve görevini yerine getirmediği için eleştirmekle kalmıyor, 27 Mayıs’ı, 28 Şubat’ı savunuyor, biraz derinlemesine düşününce 12 Eylül ve 12 Mart’ı savunmasına da ramak kaldığını görebiliyoruz. 

Akan’a özel bir durum değil
Tarık Akan’ın durumu özel bir durum mu? Bence değil. Bir kesim ‘solcu’nun benzer düşündüğünü anlamak için reel/sanal ‘sosyal ortam’lara biraz göz atmanız yetiyor da artıyor bile…
Bazı solcuların ise işi bu kadar ileriye götürmediği bir gerçek. Mesela “darbe var, darbe var” diyenleri de görüyoruz. Darbelere toptan karşı olduğunu dile getirenler de var tabii…
‘Solcuların darbeyle akrabalığı’ hâlâ çözülememiş bir denklem olarak önümüzde duruyor. 

Halka güvenmemenin geldiği nokta
Kimilerimizin derdi halkla. Halka güvenmiyorlar, güvenemiyorlar. Haklılar da bir bakıma… Onlar ve halk, dünya ile ahiret kadar uzak durumdalar.
Solculuğun amentüsü halktır. Bugün klişe bir tabir gibi görünebilse de ‘halkın kurtuluşu’dur.
Stalin, öncü partisiyle ve ‘proletarya diktatörlüğü’ adını verdiği merkezi bir küçük çeteyle Rus halkını kurtardığını ve temsil ettiğini iddia ederek milyonlarca emekçiyi kurşuna dizdirmiş, sürgüne yollamış, aç bırakmıştı. Bunun, bugün Rusya’da bıraktığı miras öfke ve çaresizliktir.
Tark Akan gibilerin özlemi de tek parti diktatörlüğü. Sopa yoluyla, yani o çok güvendikleri militarist sistemle ‘halkı adam etmek’, onların ‘vazgeçilmez’i.
İçlerinde gizledikleri/gizleyemedikleri darbe sevgisi de bunun doğal bir sonucu.
Neyse ki artık hiçbir şansları yok. Onların devri sona erdi...