Uzun zamandır Suriye’de El Nusra ve ÖSO’nun Alevilere, Hristiyanlara ve kendilerinden olmayan sıradan sivil insanlara yönelik katliamları görmezden gelindi. Ne zamanki cinayetler Rojava’da Kürtlere uzandı işte o zaman bazıları uyandı.

Oysa daha yeni 14 yaşındaki Muhammed Kataa dine hakaret etmekle suçlanarak öldürülmüştü El Kaideciler tarafından. Biri Muhammed’den bir fincan bedava kahve istemiş, Muhammed’in kahkahalar atarak “Peygamber’in kendi çıkıp gelse dahi olmaz” cevabı, ölüm fermanı olmuştu.

Muhammed’in bu sözünü duyan üç silahlı adam, 14 yaşındaki çocuğu bir arabaya sürükleyip götürdü. Yarım saat sonra, feci şekilde dövülen Muhammed’in bedeni kahve tezgâhının arkasına bırakıldı. Aralarından biri, ‘Peygamber’e her kim hakaret ederse, şeriat gereği öldürülecektir’ diyordu.

***

Suriye'nin İdlib kentinde 3 Hıristiyan din adamı da kafaları kesilerek öldürüldü. Katiller her zaman olduğu gibi marifetlerini tekbirler eşliğinde cep telefonlarına çekip sosyal paylaşım sitelerine yüklemişlerdi.

Görüntülerde, gözleri bağlanarak önce diz döktürülen üç din adamı Çeçen oldukları ileri sürülen bir grup tarafından başları kesilerek öldürülürken görülüyordu.

Çeçen komutan, "Yakaladığımız 3 kafirin katli vaciptir. Kafirlerin yaşam hakkı yok. Bunlar vatan hainleridir" dedikten sonra tekbir sesleri arasında 3 din adamının başı kesiliyor ve vücutlarının üzerine konuluyordu.

Bu örneklerin yüzlercesi var internette, görmek isteyenlere tabii, çünkü bunları gizlemiyorlar. Anında cep telefonlarına kaydedip internete yüklüyorlar.

Ama nedense bazıları Rojava’da Kürtlere saldırılar olana kadar görmedi bunları, üç maymunu oynadı. Bunlardan bahsedenleri “Esadçı mısın? Baasçı mısın?” diyerek susturmaya çalıştı.

***

Devrimci Karargah Davası’nda yılların devrimci katili Hanefi Avcı mahkeme kararıyla devrimci yapılıp 15 yıl cezaya mahkum edildi. Yine aynı davada bu örgütle ilişkisi olmayan çok sayıda farklı görüşten sosyalist onlarca yıl ceza aldı. Bunlardan iki tanesi de yasal iki sosyalist partinin genel başkanları. Ama kimseden ses çıkmadı.

Eleştirmeye kalksan, “Hanefi Avcı’yı mı savunuyorsun?”, “Bize ne Hanefi Avcı’dan!” sözlerini duyup ne yapacağını şaşırıyorsun.

***

Ergenekon Davası’nda koskoca derin devletin 1 tane Kürt cinayeti, 1 tane azınlık cinayeti, 1 tane MİT operasyonu, 1 tane sol örgütlere yönelik cinayet, gözaltında kayıp, faili meçhul cinayet ortaya çıkarılmadı. Kozmik odalara girebilen AKP bir tane numunelik muhalif cinayetini deşifre etmedi.

Askeri vesayetin geriletilmesi, darbe heveslilerine dersinin verilmesi önemlidir ama bu mudur derin devletin tasfiyesi?

Birçok gözaltında kayıp ve faili meçhulle ilgili bilgi veren Ayhan Çarkın’ı tutuklayıp susturarak, adı geçen zanlıları terfi ettirmeye devam etmek midir derin devletle hesaplaşmak?

Yoksa devletin içindeki kendine muhalifleri temizleyip, kendine biat edenlerle yeni derin devletini kurup yola devam etmek midir olan biten.

Fikirlerini beğenmeyebilirsin ama Merdan Yanardağ, Tuncay Özkan, Mustafa Balbay gibi gazetecilerin bu kadar ceza alması normal midir? 141, 142, 163 kalkmadı mı? Düşünce ve örgütlenme ne zamandan beri suç? Beğenmediğin fikirleri hukuk marifetiyle ezmek mi ileri demokrasi? Bunlara itiraz edenlerin ağzını “Ergenekoncuları mı savunuyorsun?” diye kapatmak mıdır aydın olmak?

Bize düşen Veli Küçüklerin aldığı cezaya bakıp zil takıp oynamak mıdır yoksa bu dava bahanesiyle oluşturulan yeni statükoya, yeni vesayete, yeni derin devlete dikkat çekmek midir?

Binlerce başka Veli Küçük AKP’yle uzlaşmış, görevinin başındadır. Bize düşen küçük büyük tüm Velilerle hesaplaşılmasını talep etmek, bunun mücadelesini vermek değil midir?

***

31 Mayıs’ta milyonlar Taksim ve Gezi parkına girene kadar AKP ve Tayyip Erdoğan’a laf söyletmeyenlere ne demeli?

“Susun yoksa Ergenekon bizi ham yapar!” diye her türlü muhalefeti susturanları, herkese İttihatçı, Kemalist, Darbeci, postal yalayıcısı, islamofobik vb diye yaftalar takarak saldırıp susturmaya çalışanları ne yapmalı?

Tayyip Erdoğan bu kadar şirazeden çıktıysa bunda bunlar gibilerin hiç mi payı yok?

***

KCK operasyonu adı altında tutuklanan, daha doğrusu rehin alınan binlerce yasal siyaset yürüten Kürdün durumunu ağzına alan yok.

Hukuk AKP’nin elinde sopaya dönmüş durumda. Başbakan keyfine göre savcıları göreve çağırıyor, gereği hemen yapılıyor. Hem de bunları gizli saklı değil, açık açık haftalık “Ulusa Salı fırçası” günlerinde yapıyor.

Bütün muhalifleri yargı kıskacına alıp hem itibarsızlaştırıyor, kriminalize ediyor, hem de içeri tıkıyor.

Ondan sonra, “ah ah, vah vah, çok üzüldük, ama ne yapalım, memlekette bağımsız yargı var, herkes bağımsız yargının kararlarına saygılı olmalı” diye bir de dalga geçiyorlar.

“Muhalifi sustur kılıfını yargı diker” dönemi yaşıyoruz.

Bu olan bitenlere “yargısal istibdat” mı denir, “hukuk faşizmi” mi denir, artık yeni bir isim koymak lazım.

Hiç öyle “Aman barış sürecine halel gelmesin” diyerek olan bitenlere susulacak bir durum yok.

Bir kere barış süreci AKP’nin bahşettiği bir şey değil, ikincisi bu süreç gerçek bir barış süreci olacaksa ‘doğruya doğru, eğriye eğri’ denerek olacak. AKP’nin yanlışlarına susarak, havaya bakıp ıslık çalarak değil.

O nedenle “aman Ergenekoncu demesinler, aman Esadçı demesinler, aman Hanefi Avcı’yı mı savunuyorsun demesinler" diye üç maymunu oynamayı bıraksın herkes.