Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çok hassas.

Çok duyarlı.

Çok demokrat.

Zaman zaman hepimizi nasıl gözyaşlarına boğduğunu unutmak mümkün mü?

Hele Mısır’daki, Libya’daki ayaklanmalar karşısında, isyancılara yapılan devlet müdahalelerine nasıl tepki verdiğini.

Filistinlilerin mağduriyetlerine karşı İsrail’e karşı takındığı tutuma ne demeli…

Suriye’deki gelişmeler karşısında da şöyle konuştu: "Artık sabrın son anlarına geldik”.

Başbakan, “Biz Suriye konusunu bir dış mesele olarak, bir dış sorun olarak görmüyoruz. Suriye meselesi bizim bir iç meselemizdir” dedi ayrıca.

Peki çok duyarlı, demokrat Başbakanımız, Suriye’yi iç meselen görüyorsun da ya Kürdistan?

Kürdistan’da onlarca yıldır olup bitenler neden bir türlü ‘iç meselen’ halini alamıyor?

Oradaki ölümler karşısında neden 40 yıllık askeri söylemlere sarılmaktan başka bir yol bulamıyorsun?

Neden Kürtlerin eşitlik, özgürlük, demokrasi taleplerine kınadığın Ortadoğu diktatörleri gibi yaklaşıyorsun?

Çünkü onların arkasında uluslarası güçler, ABD, AB, NATO, Rusya vb yok, değil mi?

Senin stratejik ortakların, her türlü hukuksuzluğuna göz yumar.

Kullandığın kimyasal silahlara bırak ses çıkarmayı, edinmen için elinden geleni yapar.

Senin ve temsil ettiğin devletinin politikaları nedeniyle 40 bin insanımızı kaybettik, ne senin, ne dünyanın “sabrı taşmadı”.

Suriye için, "Artık sabrın son anlarına geldik” diyorsun, ama Kürdistan’da bir 40 yıl daha savaşmak için ne kadar da sabırlısın.

Ne kadar kendinden eminsin.

“Herkes savaştı, biraz da ben savaşayım” mı diyorsun?

Bütün ülkeyi neden bu savaş oyununa dahil etmeye çalışıyorsun?

Sürekli toplantılar halindesin, hazırlıklar içindesin, “kimse bizden iyilik beklemesin” diyerek.

Filistin’in küçük generallerine, taş atan çocuklarına sahip çıkıyorsun da Kürdistan’ın savaş içine doğmuş çocuklarına neden zulüm uyguluyorsun. Neden onları panzer altında bırakarak, gaz bombası parçalarıyla vurarak öldürüyorsun.

Mısır’daki muhaliflere yapılanları kınıyorsun da, kendi muhaliflerini Hopa’dan, Ankara’ya, Diyarbakır’dan İstanbul’a gaza boğuyorsun. Neden hapishanelerini “ovada” siyaset yapanlarla dolduruyorsun. Ovadakine bunu yaparsan, dağdakini nasıl indireceksin?

Her tarafından toplu mezarlar çıkıyor bu ülkenin. Anneler çocuklarının kemiklerini bulma peşinde.

Sen hala savaş peşindesin.

"Artık sabrın son anlarına geldik” sayın Başbakan.

Sonuna geldik…

Bir de senin savaş maceralarını izleyemeyiz…

İzlemeyeceğiz…