Ülkece Arjantin’de yapılan G20 zirvesinde Erdoğan ile Trump’ın ayaküstü de olsa selamlaşması ve sohbet etmesinin sevincini yaşarken, ABD ile yaşanan Brunson krizini çok kötü yöneten idarecilerimizin kararları nedeniyle, ekonomimiz halen bir türlü belini doğrultamıyor. Eğer Rahip Brunson suçlu olsaydı ve her hukuk sisteminde yeri olduğu gibi belirli delil ve iddianameler yoluyla bu durum ispatlansaydı, zaten kimse buna karşı çıkamaz ve ABD’nin talepleri karşısında ulusal bir direniş sergilenirdi. Oysa biz dolar 7.20 TL’ye gelinceye kadar çocukça bir inat gösterdik, iş işten geçtikten sonra ise bir anda salıverdik. Her ne kadar yeni ekonomi programları ile ticari işletmelerimize geçici bir hormon takviyesi yapılsa da, rakamlar ortada. Şu an krizin dibindeki Arjantin’de TÜFE %30 iken, bizde %25. Yıl boyunca Amerikan dolarına karşı değer kaybı noktasında yine tek rakibimiz Arjantin, bizden sonra Rus rublesine kadar genişçe bir marj var. Yeni yıl için tasarlanan yeni vergi artışları ile Türkiye’de dolaylı vergilerin tutarı kadar oranı da artacak gibi görünüyor. Diğer yandan ülkemizde tahsil edilebilen kurumlar vergisi toplam vergilerin ancak %9’unu teşkil ediyor.

Son açıklanan rakamlara göre 2018 yılının Ekim ayında, 2017 yılının aynı ayına kıyasla, ihracat %13 artarak 15,7 milyar dolara çıkarken ve ithalat %23,8 azalarak 16,1 milyar dolar olarak gerçekleşti. Dövizde bu yıl yaşanan rallinin doğal bir sonucu olan bu durumda daha ilginç bir nokta var. O da, Ekonomi profesörü Murat Ferman’ın tespitiyle, 100 dolarlık ihracat yapmak için 85 dolarlık ithalat yapmak zorunda kalıyoruz. Bu durum artan kurdan en azından ihracatçıların fayda sağlanmasını önemli bir ölçüde engelliyor.

Şu an dünya üzerinde 258 milyon kişi evsiz. Son 1 yıl içinde Türkiye’deki konut sektöründeki daralma nedeniyle 258 bin kişi işinden olmuş ve inşaat izinleri %50 oranında azalmış. İnşaat sektörü önemli bir kalem, milli gelirimizin %8’ini oluşturuyor. İnşaat 20 ayrı sektörü doğrudan ilgilendiriyor ve etkiliyor...

İnanılması güç bir hukuk ülkeyiz. Daha 10 sene öncesine kadar Türkiye’yi kasıp kavuran bir Ergenekon davası vardı. 1000’a yakın kişi tutuklandı, bunların çoğu senelerce hapiste yattı. İçeride intihar edenler oldu, çok insan acı çekti ve pek çok aile dağıldı. O kadar ki “Ergenekon yoktur” diyen bile topa tutuluyor, gerekirse gözaltına alınıyordu. Siyaset de Ergenekon kamplaşmasından nasibini almıştı. Dönemin CHP Genel Başkanı olan Deniz Baykal Ergenekon tutuklamalarına tepki gösterdiğinde, o dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan “sen Ergenekon’un avukatıysan, ben de savcısıyım!” şeklinde cevabını adeta yapıştırmıştı. Yıllar birbirini kovaladı, devir değişti. Başka ülkelerde asırların geçmesini gerektiren birtakım dönüşümler yaşadık. Ve bugün itibariyle 235 sanıklı Ergenekon davasında savcı kararını verdi: “Ergenekon Terör Örgütü adında bir örgütün varlığı ispatlanamadı”. Yani, kısaca “Ergenekon yoktur” denildi ve nokta konuldu. Böylelikle güzel ülkemizde bir tiyatronun daha sonuna geldik...

Yerel seçimlere yaklaştığımız dönemde, belli ki Cumhurbaşkanı ve Ak Partinin düzenli olarak yaptırdığı anketlerde pek iç açıcı sonuçlarla karşılaşılmamış ki, muhalefet kadar iktidar partisi de işini hiç şansa bırakmak istemiyor. İDO Genel Müdürlüğünden, bakanlığa, başbakanlığa ve nihayet TBMM başkanlığına kadar yapmadığı iş ve görev kalmayan Binali Yıldırım, nispeten mülayim tabiatı ve toplum nezdindeki tanınırlığı nedeniyle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına da aday gösterilecek gibi görünüyor... Malum olduğu üzere, MHP lideri Bahçeli ilk önce yerel seçimlerde Ak Parti ile ittifak yapılmayacağını grup toplantısında açıkladığında, salondan çılgın alkışlar kopmuş, hatta birkaç partilinin sevinçten gözyaşlarına boğulduğu ekranlara yansımıştı. Bir hafta kadar sonra yine aynı Bahçeli bu sefer yerel seçimlerde Ak Parti ile tam bir ittifak yapılacağı ve MHP’nin üç büyük şehirde aday göstermemek suretiyle tümüyle Ak Partiyi destekleyeceğini açıkladığında da salonda ayakta alkışlandı. Bu durum karşısında CHP ile İyi Parti işbirliği görüşmelerine başladılar. Fakat bu partilerin önemli kentlerde ortak aday gösterilmesi noktasında mutabakata varamadıkları biliniyor, zira her biri adayın kendi partisi adına aday açıklanmasında diretiyor. Eğer Ak Partinin “beka meselesi” olarak nitelendirdiği bu son çıkış noktasında tekraren aptalca bir partizanlık yapılmaması ve MHP-AKP dışındaki tüm partilerin seçmenlerinin teveccüh edeceği ve destekleyeceği adayların çıkarılmasında anlaşılması durumunda, muhalefet adına başarı çok yakın...