Türkiye hiçbir zaman gerçek manada demokrasinin tüm kurum ve kurullarıyla tanışmadı. Cumhuriyetin kuruluşuyla geçen yüzyıldan yarım bırakılan gericilikle, özellikle İslami gericilikle hesaplaşması yaşadığımız bugünkü siyasal ortamda daha elzem hale gelmiş durumda. Zira Siyasal İslamcılar başlangıçta sinsi bir şekilde yürüttükleri programlarını artık açıkça uyguluyor. İktidar adalet sisteminden, emniyet teşkilatlarına, eğitim sisteminden sosyal hayatın tüm alanlarında dini yaşam ritüellerinin kurallarını dayatmaya çalışıyor.

Ancak madalyonun diğer yüzüne baktığımızda çok karamsar olmamamız gerektiği ortada. Ülkenin ilerici, özgürlükten, adaletten ve laiklikten yana güçleri gericiliğin topluma dayattığı bu saldırıyı karşılayacak bir cephe hattı oluşturmaya çalışıyor. Toplumun genelinde görülen bu uyanış ve direnme algısı, kendilerini demokrasi şampiyonu olarak lanse etmeye çalışan bazı oluşumların siyasal seviyesinin de üstünde olduğunu görüyoruz. İş, ekmek, özgürlük diyen yoksullar, altılı muhalefetin temsilcilerinin yetersizliklerini gün geçtikçe daha net ortaya koyuyor. İktidarın zulmünden mağduriyet yaşayan milyonlar altılı masadan sorunlarıyla ilgili net çözümlerle tanışmak istiyor. Açıkçası düzen muhalifliğiyle AKP-MHP muhalifliği son zamanlarda daha da belirginleşmiş durumda.

Merkez sağ bir oluşum olan Millet İttifakı ve altılı masa toplumun önünde gerçek manada bir seçenek olamıyor. CHP dahil bu tablo özü itibariyle sağ bir ittifaktır. Bu tabloda sol bulunmuyor. HDP ya da Kürt siyasal hareketi ise rencide edilecek ölçüde destek vermeye mecbur muamelesi görüyor. İşte bu nedenle, düşmanlaştırıcı bir tutumla onu iktidar ve AKP ile özdeşleştirmeden Millet İttifakı etkili bir sol eleştiriyi hak ediyor.

Siyaset bilimine ve tarihsel deneyimlere göre solu olmayan bir cephenin, gericiliği gerçek manada yenilgiye uğratmasının mümkün olmadığını bize göstermiştir. Bugün milyonların ihtiyaç duyduğu iş, ekmek, özgürlük, demokrasi, hak, hukuk, adalet, eşitlik söylemleri özü itibariyle solun değerleridir. Sol ve devrimci bir siyaset olmadan Türkiye'yi yeniden aydınlatma rotasına sokmanın, akıl ve bilimin belirlediği bir düzene taşımanın çok zor ve hatta imkansız olduğu unutulmaması gereken bir hakikattır.

Çok iyi bilinmelidir ki, Türkiye'de solun toplum üzerindeki entelektüel ve kültürel etkisi deyim yerindeyse hegemonyası (bazı kırılmalara uğrasa da), devam ediyor. Örneğin medyada, meslek örgütlerinde, sendikalarda ve çeşitli sivil toplum örgütlerinde solun etkisi hala çok belirgin. Bu durumun unutulmaması gerektiği çok önemli bir olgudur. Türkiye seçimlere giderken ana akım sosyalist partilerin ve nicelik olarak olmasa da nitelik olarak toplumda karşılığı olan sosyalist grupların kurmaya çalıştığı bağımsız güç birliği çok önem taşımaktadır.

Yüzyılı aşkın süredir demokrasinin tam manada oturmamış olması bir gerçekse de özellikle son yirmi yılda AKP iktidarıyla demokratik kazanımların tümüyle ortadan kalkmış olması, ülkenin muhalif güçlerinin demokrasiyi birlikte oluşturmasının elzem olduğunu dayatıyor. Esasen böyle bir cephenin zaten yaşamın içinde, emekçilerin mücadele alanlarında fiilen oluştuğunu görüyoruz. Toplum, hayatı dayanılmaz hale getiren bu iktidardan bir an evvel kurtulmak istediğini her şartta dile getiriyor. Kadınlar, öğrenci gençlik, işçiler, köylüler, çevreci hareket kendiliğinden eylemlerle de olsa sorunları için siyaset sahnesinde. Altılı muhalefet diye tanımlanan Millet ittifakı, iktidarın temel aldığı Türk-İslam sentezinden ibaret ''seçim demokrasisi'' ile ülkeyi demokratikleştiremeyeceğini bilmelidir. Sorun sadece AKP-MHP ittifakındaki iktidarın değişmesi değildir. Bugün ülkenin asıl ihtiyacı, gerçek anlamda tüm kurum ve kurullarıyla işleyen eşdeğer yurttaşlık bilincinin topluma egemen olduğu özgürlükçü, adaletin ve liyakatin gelenekleştiği gerçek bir demokrasidir.

Bugün Türkiye'de toplum, gerek eğitim yönünden ve gerekse maddi imkansızlıklar sonucu çok hızlı bir şekilde fakirleşmektedir. Nüfusun %60'dan fazlası en temel insani ihtiyaçlara ulaşmakta güçlük çekmekte ve buna paralel olarak kendini değersiz, sahipsiz hissetmekte, geleceğe dair büyük bir belirsizlik endişesi taşımaktadır.

Sonuç olarak, bugün Türkiye'yi içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan ancak radikal bir toplumsal silkiniş, çok radikal bir toplumsal uyanış çıkarabilir. Gerçek kurtuluş, işi, ekmeği elinden alınanların, anadili tanınmayan halkların, ''ekmeği nasıl adil bir şekilde bölüşebiliriz?'', '' anadilim benim en doğal hakkım, bunu nasıl gasp edebilirsiniz ?'' soruları etrafında bir araya gelmesi ve bu sorular etrafında şekillenecek bir ortak akıl ve iradenin, içinde bulunduğumuz sömürü ve soygun düzenine karşı siyasete kendi damgasını vurmasıdır.