Başbakan Erdoğan birkaç ay önce Alevilerle ilgili yaptığı bir açıklamada hükümet ve devlet adına Hacı Bektaş Veli etkinliklerine katılan yetkililerin (kendi tabiriyle “arkadaşlarının”) saldırıya uğradıklarını söylemişti. Bu manada Alevilerin de yeterince hoşgörülü olmadıklarına gönderme yapıyordu.

16 Ağustos’ta Hacı Bektaş Veli etkinliklerinde Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a yönelik gerçekleştirilen çirkin saldırı, sanki birilerinin Başbakanı doğru çıkarmaya çalıştığı izlenimini doğurdu. Burada bir komplo teorisi kurup, saldırıyı AKP’nin tezgahladığını iddia etmeyeceğim. Aksine Bekir Bozdağ saldırı sonrası yaptığı açıklamada; Alevi-Bektaşi toplumunu bu saldırının dışında tutan bir açıklama yaparak, olgun bir tutum sergiledi.

Bekir Bozdağ, hükümetin hazırlıkları içinde olduğunu söylediği “Alevi Açılımı”nın yürütücüsü. Etkinliğin ikinci günü resmi açılış olması hasebiyle devleti temsilen katılıyor. Belki de Hacı Bektaş Veli etkinliklerine katılarak Aleviler nezdinde negatif olan hükümetin imajını pozitife çevirmeye çalışıyor.

Hükümetin Alevi Açılımı söylemi ve hazırlıklarının, Alevi toplumunun geniş kesimleri tarafından samimi bulunmadığı ve bir takım tuzaklarla dolu olduğu şüphesi hayli yaygın bir kanaat. Bu kanaat ve hükümete güvensizlik, temelde Alevilerin kendilerini nasıl konumlandırdıklarıyla alakalı. Alevi kimliğinin, varoluşunu, tehlike olarak gördüğü sünni karşıtlık üzerine konumlandırması, AKP hükümetiyle arasında her daim bir mesafe girmesine neden oluyor.

Hükümetin bu mesafeyi kapatmak için yaptıklarına, şöyle geniş bir pencereden bakacak olursak, hiç de iç açıcı bir tablo çıkmıyor ortaya. Hakkını teslim edelim, belki cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez bir hükümet Alevilerin haklarının “açıktan” tanınacağını söylüyor. Ama yukarıda da ifade ettiğim gibi Alevi toplumunun geniş kesimleri tarafından samimi bulunmuyor, şüpheyle yaklaşılıyor. Şüphenin kaynağı sadece Başbakanın çok tepki çeken dili değil. Hükümetin, devleti ve toplumu her geçen gün daha mütedeyyin bir forma kavuşturmak doğrultusunda adımlar atması.

Söylenenlerin ve yapılanların totalinde hükümetin Alevi politikasını iki başlık altında analiz etmek mümkün:

  1. Alevi inancını, Sünni İslam inancı içerisinde bir yere konumlandırarak, devletin uzun yıllardır sürdürdüğü asimilasyon politikasını, Alevileri Sünnileştirme siyasetini yeni araç ve yöntemlerle daha derinleştirmek ve etkin kılmak.
  2. Kendi Alevisini yaratmak. Hükümetin, cemaatin de desteğiyle bu konuda hayli yol aldığı görülüyor. Ama bu başka bir yazının konusu olduğu için şimdilik bir virgül koyuyorum.

Gelelim CHP’ye. Alevilerin oylarıyla en çok rağbet ettikleri partinin CHP olduğuna şüphe yok. Bunun nedenleri başlı başına sosyoloji ve siyaset biliminin araştırma konusu. Ama naçizane görüşüm, yukarıda Alevilerin kendilerini konumlandırması ile alakalı söylediğim tespit doğrultusundadır. Kendi karşıtını, kendisine dair tehdidi Sünni İslam olarak algılayan Aleviler; varlıklarının teminatını modernist, laik bir düzende, dolayısıyla bunun Türkiye’deki temsili gibi görünen CHP’de aramaktadırlar.

Aslında CHP’nin, Aleviler nezdinde oldukça itibar kaybettiğine şüphe yok. Son yıllarda Alevi örgütlerinin CHP’ye yönelik eleştirilerinde sesler daha gür çıkıyor. Alevilerin hakları konusunda politikasızlığı ve geçmiş suçlu pratikleri sorgulanmaya çalışılıyor. AKP hükümetinin Alevi meselesini kamuoyu önünde tartışmaya açması, Aleviler konusunda hep derin bir suskunluk içinde konumlanmış olan CHP’yi hayli sarsıyor.

Türkiye’nin makro meselelerine dair CHP’nin bir çözüm perspektifine sahip olmadığı ortada. Kendi içinde barındırdığı ergenekoncu, devletçi, ırkçı kanat yeni CHP söylemiyle çelişiyor ve ona sürekli irtifa kaybettiriyor. Gezi direnişiyle ortaya çıkan yeni dinamikler ve toplumsal beklentiler ile mevcut CHP arasında kapanması hayli zor mesafeler var.

Bu gerçekler karşısında, hazır oy deposu olarak gördüğü Alevileri kaybetmemek kaygısıyla hareket ediyor CHP. O sebeple Alevilerin her etkinliğinde geniş bir kadro olarak hazır ve nazır bulunuyor. Sanki Alevilere kol kanat gerdiği izlenimi veriyor. Siyaseten bir şey üretmeyen, örneğin anayasa tartışmalarında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın konumunu olduğu gibi korumayı savunan CHP; sokakta, etkinliklerde Alevilerin yanındaymış izlenimi yaratıyor. Aslında bu cumhuriyetin başından beri CHP’nin Alevilere yönelik izlediği siyasetin devamından başka bir şey değil. Kapalı kapılar ardında Alevilere göz kırpacak, gönlünü alacak, cumhuriyet rejiminin teminatısın diyecek, ama resmi planda çoğunluğu oluşturan Sünni İslamın ağırlığını benimseyen bir siyaset güdecek.

Bu ikiyüzlü siyaset; gerçek anlamda demokrasiden nasibini almamak, özgürlükçü, seküler bir yaşam ve düzen tahayyülünden uzak olmakla alakalıdır. Bu siyasi januslukta* birbiriyle yarışan CHP ve AKP’nin Alevi toplumuna verebilecekleri bir şey olmasa gerektir.

Alevi inancı, tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşıyor. Bir anlamda kendini yeniden inşa etmekle karşı karşıya. Kendi inancını, yeni koşullara göre ilkeleri temelinde inşa edemediği müddetçe; devletin, hükümetin, cemaatin icat edecekleri yeni Alevilikler toplum nezdinde etkili olacaktır.

Bu noktada Alevilerin her hangi bir siyasi partiye, oluşuma angaje olmak yerine; bu toplumda birlikte yaşayacağı bütün farklılıkları kapsayan bir perspektifle demokrasiyi, özgürlüğü, eşitliği, laik, seküler bir yaşamı şiar edinen siyasi bir duruşa sahip olmaları elzemdir.
_________________
* Janus, bir yüzü sağa, bir yüzü sola bakan iki yüzlü Roma tanrısıdır.