“Çözüm süreci” AKP ve Cengiz Holding için gayet verimli geçti. Şırnak'ta yapılan barajların çoğunun ana firması Cengiz Holding oldu. Cengiz Holding'in sahibini yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun 2. dalgası olan 25 Aralık'ta gözaltına alınması ve sonrasında internete sızdırılan ses kayıtları ile biliyoruz. Kürt halkının yoğunluklu yaşadıkları yerlerde barajlar yaparak parayı vuran Cengiz Holding'in sahibi, o ses kayıtlarında Kürt halkına küfür ve hakaret içeren sözler söylüyordu.

Cengiz Holding'in Şırnak'ta çalıştığı taşeron Malamira şirketinin işçilerini çok kötü koşullarda çalıştırdığını biliyorduk. Patronun adamları Ilısu baraj şantiyesinde üç işçiyi silah ile tehdit edince, işçiler iş bırakarak memleketlerine dönmüş. Bu sayede baraj çalışmalarının durduğunu öğreniyoruz.

Bu vesileyle bu barajlara dikkat çekmekte yarar var. Seçim barajı ile halkın iradesinin meclise yansımasını engellemeyi hedefleyen sistem nehirler üzerine kurduğu gelişigüzel barajlarla da doğayı tahrip ediyor. Kürt illerinde ise bu barajlar doğal felaket dışında tarihi bölgeleri sular altında bırakıyor, bölgenin insansızlaştırılmasına da yol açıyor.

Roboski'den Şırnak'a, ya da tersi istikamete yol alırken köylüler bu barajları gösterip, “90'lı yıllarda yapamadıklarını bu barajlar ile yapacaklar, tüm köyler boşalacak” diyordu.

Bir zamanlar AKP ile yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen Gülen Gurubu’nun Zaman gazetesinde 20 Ağustos 2012 tarihli haberde de bu barajlar hakkında yazılanlar köylülerin sözlerini kanıtlar gibiydi:

"Teröre karşı kuvvetlendirilecek karakol binalarından sonra sınırlardaki terörist sızmaları önleyecek 11 baraj inşaatının tamamının bitmediği ortaya çıktı. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından geliştirilen 11 barajın sadece 3'ü bitirilebildi. Diğer barajlar zemin sorunları, terör ve müteahhidin iflas etmesi gibi sebeplerle bitirilemedi. 2008 sonunda başlanılan ve terörist sızmaları önlemek için geliştirilen 11 barajın 2,5 yılda (2011 yılı sonu) bitirilmesi planlanmıştı."

Asıl amacının elektrik üretimi olmadığı besbelli olan barajların bitimine ya doğa geçit vermiyor, çünkü bazı yerler heyelan bölgesi, bu yüzden yol alınamıyor. Ya da PKK gerillaları izin vermemeye çalışıyor. Ancak “Çözüm Süreci”nin, gerillanın elini kolunu nasıl bağladığını yaşadığımız Roboski sınırından iyi biliyoruz. Bu barajlar da dahil birçok provokasyona karşı susmak zorunda kaldılar.

Karadeniz, Akdeniz, Ege ve diğer bölgelerde ekoloji için mücadele eden arkadaşlarımız da söz konusu Kürdistan olduğunda daha yavaş davranmakta sanki.

“Ekoloji”yi paradigmasının ana hattı olarak belirlemiş olan HDP ve DBP ve bölgede mücadele yürüten sivil toplum örgütleri de bu anlamı ile üzerine düşen çalışmaları tam anlamıyla yapamamıştır.

Şimdi artık hem ekolojik, hem siyasi, hem beşeri bir “soykırım” hedefleyen bu barajlara karşı bayrağımızı yükseltme zamanı.

Seçim barajlarını yıkmasını bildiğimiz gibi bu utanç barajlarını da yıkmanın zamanı gelmedi mi?