Çağın gereklerine göre siyasi ortam(!) hazırlamaya çalışırken, çağın ilerisine geçip çağa yön verebilme kapasitemizi sınırlıyor olabilir miyiz?

Toplum genelinin aksine, aynı konulara farklı çözümler getirebilen insanlarımızın nerede olduklarına bakmak gerekir. Bu bizim gerçekleri görmemize yardımcı olacaktır. Farklı düşünüyordu, asıldı; farklı düşünüyordu, cezaevinde; farklı düşünüyordu, yurtdışında; farklı düşünüyordu, konuşmaya korkuyor; farklı düşünüyordu, cezası yok ama ceza evinde yıllardır tutuklu; farklı düşünüyordu, faili meçhul… Kimi siyasetçiydi, kimi bilim insanı, kimi gazeteci, kimi yazar, kimi aktivist…

Peki, bizi ileriye taşıyacağını düşündüğümüz insanların sıradan insanlar olmayacaklarını öğrenmedik mi? En eski tarihlerden günümüze kadar toplumlara ve dolayısıyla dünyaya yön verenlerin vasat insanlar olmadıklarını anlatmadılar mı bize? Okuduklarımızda hep bunlara rastlamadık mı? Bilimde, siyasette, sanatta, sporda…

Bu insanların, istekli olarak bilimsel laboratuarlarda araştırma ve incelemeler yapmak üzere inzivaya çekildiklerini duymak isterdik. Ama zorla hele hele suçlayarak, cezalandırarak ceza evlerine atılanların faydalı olmaları zordur. Bu insanlara o berbat ortamlarda bile rahat bırakılmaları halinde yine de faydalı işler yapacaklarından emin olunmalı.

Bilimsel hazzın zehiri bir kere damarlarınızda dolaşmaya başladıysa mümkün değil, yolunuzdan dönmeniz. Cezaevlerinde bile şaheser yapıtlara imza atılır; kimi şiir, kimi roman, kimi sinema, kimi sosyal çözümlemeler, kimi teknolojik cihazlar.

Bu sebepledir, kurtulur kurtulmaz değerini bilecek memleketlerin yolunu tutmalar. Bazen sığınırlar, çaresiz. Bazen daha yararlı olurum, içtenliği. Oysa kendi memleketine kendi insanlarına faydalı olmak için yanıp tutuşan kimileri gurbetlere dayanamaz kısa sürer verimli çağları. Bir kötüye kurban; memleketine hasret gider.

Birileri de içeriden çıkmayı bile başaramaz. İdam sehpasında ideallerini haykırıp, ölümüne bile minnettar gitmemek için sehpasını kendi devirecektir. ‘Siz vasatlar’ diye bir vasiyet yazmazlar ya, yazsalardı: ‘Yıllar sonra bizi anladığınızda çoktan iş işten geçmiş olacak. Yine de bizi tam olarak anlayacağınızı sanmıyoruz’u içerirdi büyük ihtimal. Bu gün dönüp geriye baktığımızda sanki o vasiyet yazılmış da artık kehanet olarak algılıyoruz.

Nice insanların başını yemişiz. Kiminin yaşını büyüterek, kiminin küçülterek… Kiminin söylemlerini duymazdan gelerek… Kimileri yargılanırken savunma ifadelerini anlayan bile olmazken; kırılan kalemlere alkış tutan eller kızarmakta.

Bin yıllardır aramızdan ayıklayıp ayıklayıp attığımız bu insanlardan sonra elde kalan vasatlıkla kurulan bir dünya ancak bu kadar dayanabildi. Şimdi söküklerimizi yamayamıyoruz. Hatta bu günlere kadar gelebilmiş olmamızda ayıklayamadıklarımızın büyük katkısı var. Kimileri fırınlardan, kimileri giyotinlerden, kimileri iplerden, kimileri gül kokusu bile alamadan Isparta’dan.

Kurtulup kurtulup insanlığa hizmet için dünyanın dört bir yanına.

Kimilerininse memleket hasretliği şiirlerinden taşar; mezarıyla memleketine kavuşmak ister. Birkaç paçavra vicdanlı yetkili, kemiklerin bile memlekete getirilmesine tereddüt eder. Ve iman edilir ki, aydının kemikleri bile titretir monarşinin en muktedirini. Bir kez daha, muma tahammül edemeyenlerin meşalenin küllerinden korkmasına hak verilir.

Ve vasatlarla baş başa bir dünyada, benciliğin ön kapısından kapitalizmi, arka kapısından faşizmi alan yönetimler, bir avuç insanın mutluluğu ve refahı için çalışır oldu. Tek amacı karın tokluğuna, yaşamak için çalışmak olan çoğunluğa dua etmeyi ve şükretmeyi ve isyan etmemeyi öğütleyip uyuttular. Uyumak istemeyenlerin kimileri, özgürlüğü, hakça paylaşmayı, sosyalizmi, önerdi; kimileri topyekûn aydınlanmayı.

Biz, istemezük dedik.

Aymazlıktan utanmazlıktan, görgüsüzlükten ve en önemlisi cehaletten olacak ki uyumayı tavsiye edenlerin sesi daha gür çıkmakta. Palazlanmalarına daha bir yardımcı olunmakta. Görgüyü, kibarlığı, inceliği, adaleti zedelememek adına; okumayı, aydınlanmayı tavsiye edenlerin sesi daha cılız. Tercihin, doğru söyleyenden yana mı, yalan da olsa bağırandan yana mı kullanılacağına karar verecek olan savunmasız ve korkak insanlara kalmıştır. Garipsenecek bir şey ama gerçek: Kibar davranmanın aydınlanmamış cemaatçe, illegal olduğu yönünde değerlendirmeye alınacağından şüphe edilmez. Kısır döngü ve yaman çelişki birlikteliğinin her dört-beş yılda bir kutlanıyor olmasını uzakta aramamak gerek.

Ama aydınlanmaya henüz bir mum yakmış olması bile derin karanlıkları ürküten bir avuç cesaretin yüzü suyu hürmetine yaşamakta fakir fukara.