Ölüyü gömmek için yarışırcasına bir hızda çalışmak, didinmek, acele etmek. Dünyada biraz daha kalsa yerleri daralacak. Biraz gecikilse onun yerine kendileri bu mezara girmek zorunda kalacaklarmış. Ne bu hız…

Ama bugüne kadar öyle davranmıyordunuz. Selamlaşıyor, el sıkışıyordunuz. Birlikte yol yürüyor, koyu sohbetlere dalıyordunuz. Davetlere, düğünlere birlikte giderdiniz. Önünüzdeki yemeklerden bitiremedikleriniz ne çok olurdu. Birlikte yüzdüğünüz denizlerde, göllerde hepinize yer vardı. Bindiğiniz dolmuşları o mu dolduruyor sanırsınız. Onun sadece adı dolmuştu. O bindiğinde de koltukların boş olduğu çok olurdu. Öyleyse ne bu hız…

Ama ne bu acele, ne ölü anladı ne de diri. Ne bu acele? Ah elbette! Ölülerin aramızda kaldıkları sürece etrafa mikrop saçacakları hiç mi hiç aklıma gelmedi. Hele bu salgın yıllarında ölülerin mikroplarıyla birlikte bir an önce gömülmeleri gerekiyor. Acelecilik olacaksa sadece bunun için olabilir. Üzerindeki elbiseleri bile çıkarılmadan, ayakkabılarını bile. Ölüyü yıkayıp, mikropların derelere, göllere, denizlere akıtılmasının akıl alır bir yanı yok. Ama cenaze cemaatinden aklı evvelin biri çıkıp,” yıkanmazsa toprak kabul etmez” demez mi? Denmiş ve kabul eyleyivermiş ki, şu akılsız toprağın kabul etmediği mikropların aramızda dolaşmasına, “iyice yıkadık” cevabı veren âdemoğulları.

Gömün bir an önce. Gömün. Cennetine ulaşsın bir an önce aceleciliği olsun. İçinde yaşamakta olduğumuz cehennemin farkına varmış bir toplumda olduğumuzu hatırlayalım:

Savaşta haklılığını kanıtlamaya çalışanların bir sınır çizgisinin peşinde koşarken bebeklerin, kadınların, suçsuz günahsız insanların öldürüldüğü bir cehennem.

Zenginin sermayesini büyütmekle, fakirin haline şükretmekle meşgul edildiği bir cehennem…

Dili kullandırılmayanların başka bir dil öğrenmeye zorlandığı ikinci bir cehennem.

Kadınların sokak ortasında, gece gündüz fark etmeksizin öldürülmesinin sıradanlaştığı üçüncü cehennem…

Adaletin parayla satıldığı, siyasetçinin, “ ya benimsin ya hapishanenin” dediği dördüncü cehennem.

Hangisinden yana olursan ol, bir gün diğeri tarafından ezileceğin garantisi veren faşist siyasetçi işbirlikçisi suç örgütleri diğer bir cehennem.

Dünyanın dört bir yanından, aç ve perişan yollara düşmeye mecbur bırakılmış çoluk çocuğun içler acısı halleri, cehennem.

Söylemde, ”insan olmak yeter” dense de, hiç de yetmediği, hala ten renklerini tektipleştiremeyenlerin, kendi gibi beyaz, kendi gibi sarı, kendi gibi mavi olmayanlara yaşattıkları bir başka cehennem.

Savaşları ve cinayetleri, amaçları uğruna meşrulaştıran diktatörlerin yaşattığı sayısız cehennemler.

Bunca cehennemden sonra cennete gidileceği kolay anlaşılacağı üzere, “erken gömün cennetine ulaşsın bir an önce” demeliyiz. Bence bu sebeplerdendir, yıkayıp ölüleri, pisliklerini bu cehennemlerde bıraktırmak arzumuz.

Daha da cehennemleşince dünya, cesetlere lavman yapıp gömme işini sonraki kuşağa havale edelim.

Acele edin su ısındı mı? Lavman hazır mı?