Bu hafta usta yönetmen Bertolucci’yi yeni filmiyle, aktör Dustin Hoffman’ı ise ilk filmiyle izleyeceğiz. Ayrıca bu akşam (Çarşamba) başlayan Cannes Film Festivali’nde prömiyeri yapılacak Muhteşem Gatsby, Hangover hayranlarının beklediği yeni bir yapım, Uzak Doğu sinemasının yeni bir örneği ve iddialı bir korku filmi hakkında da konuşulanları sizinle paylaşıyoruz.

MUHTEŞEM GATSBY (GREAT GATSBY)

Yönetmen Baz Luhmann, Leonardo Di Caprio’nun Gatsby rolünde, Cary Mulligan’ın canlandırdığı Daisy ve büyük bir yazar olma hayallerinin peşinde yaşadıklarını fantastik bir kurguyla beyazperdeye yansıtıyor.

Bu hafta Cannes’ta prömiyeri yapıldıktan sonra sıcağı sıcağına salonlara gelen Muhteşem Gatsby, Scott Fitzgerald’in aynı adlı klasik romanından sinemaya uyarlandı.

Filmin yönetmeni Baz Luhrmann’a karşı eleştirmenlerin neredeyse tamamının ateş püskürdüğünü hemen belirtelim. Açıkçası izleyici siteleri de yapımı çok beğenmiş gibi görünmüyor.

Bu hafta içinde Guardian’da yönetmen Luhmann’ın bazı sahneleri Woody Allen’in Manhattan filminden esinlenerek oluşturduğu bile iddia edildi. Aynı iddianın kaynağı filmin ışıltılı ve enerjik olduğunu ancak bu ışıltıyı sağlamak için Fitzgerald’in orijinal başyapıtındaki incelikli anlatının kurban edildiğini belirtiyor.

ABD’de geçen bir hikayenin Avustralya’da çekilmiş olması, bu yüzden New York sahnelerinin yeterince iyi yaratılamamış olması, rahatsız edici düzeyde sert kamera hareketleri ve özellikle final sahnesine yönelik eleştiriler dikkat çekerken Di Caprio’nun oyunculuğu yine takdir topluyor. Di Caprio’nun Gatsby rolü için tek-alternatifsiz seçenek olduğu Mulligan’ın ise kırılgan ve nazik rolünü başarıyla taşıdığı vurgulanıyor.

Tobey Maguire’nin canlandırdığı ‘Nick Carraway’ karakterinin orijinal eserde gay olduğu ancak Nick’in filme heteroseksüel olarak yansıtıldığını yazan kaynaklara baktığımızda yapım ekibine ciddi bir homofobi suçlaması yapıldığını da görüyoruz.

Gerçi bu noktayı detaylandırmak gerekiyor sanırım. Orijinal eserde Nick’in bir partiye bir erkekle gittiği anlatılıyor ancak filmde Nick partiye yalnız gidiyor ve bir kadını bağrına basıyor ve muhtemelen onunla ilişkiye giriyor. Theatlantic sitesinde yer alan bu ‘çarpıtma’ iddiası liberal eleştirmenlerin yoğun tepkisini çekmiş durumda.

Di Caprio ve Mulligan’ın oyunculuğu ve ışıltılı bir görsel şölen için ideal olan film sanırım eserin orijinalini bilenler ve daha önceki beyazperde uyarlamalarındaki başarıyı arayanlar için yeterli olmayacak.

ÇILGIN DOĞUM GÜNÜ (21 AND OVER)

Orijinal adından da anlaşılacağı gibi bir Hangover tarzıyla karşı karşıyayız. Hangover’ın bir versiyonunu izlemiş biri olarak bu gençlik komedisi üzerine çeşitli fikirler oluşuyor aklımda ama neyse..

Zaten filmi izleyen eleştirmenler de Hangover’ın senaristleri Jon Lucas ve Scott More’un yönetmenliğinde çekilen filmin bu yönüne yeterince vurgu yapmışlar. Anlaşıldığı kadarıyla o filmdeki başarılı ve güldüren vuruşları, ki ben hiç gülmedim, tekrarlayan Çılgın Doğum Günü sadece ve sadece geleceğin Tom Hanks’i, Mat Damon’u olarak gösterilen genç aktör Miles Teller’in bir süre rol alarak katlanması gereken yapımlardan biri.

Ama aynı ekipten çıkmış olması nedeniyle Hangover’ı sevenlerin bu filmi de izlemeleri ve beğenmeleri mantıklı geliyor. Tercih sizin.

HERKES ÖLECEK (NO ONE LIVES)

Yaş sınırı konan Herkes Ölecek için Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde gecenin 12’sinde bir seansa iki kişilik bilet kazanmış olmama karşın gitmeye kimseyi ikna edememiştim.

İçerdiği sert şiddet ve seks sahneleri nedeniyle filmleri izleyip izleyip katliam yaptıkları ileri sürülen çocuklar yüzünden ABD’de sınırlı merkezlerde gösterilen yapım Eylül ayından bu haftaya kadar birkaç ülkede daha sınırlı sürede gösterim şansı buldu. Ama bu hafta yaşı tutan herkes bu filmi izleyebilir, tabii isterse.

Filmin adı elbette korkunç üstelik bu sadece bir hikaye adı değil. Sinemaseverler için korku ve aksiyonun had safhada olduğu filmde ‘Herkes Ölecek’ anlatılan korkunç hikayede bir kural. Yani oyunun kuralı, herkesin ölmesi üzerine.

Düşük bütçeden kaynaklandığı belirtilen birkaç edit sorunu dışında bu türün meraklıları için iyi olduğu konuşuluyor.

BEN VE SEN (IO E TE)

Usta yönetmen Bernardo Bertolucci’nin evlerinin bodrum katına kapanan iki kardeşin hikayesini anlattığı İtalyan yapımı Ben ve Sen (Me and You) yönetmenin yeni işi olarak merakla bekleniyor.

Paris’te Son Tango, Son İmparator gibi efsanevi filmleriyle hatırlanan Bertolucci, Niccolo Ammaniti’nin romanından (2010) uyarladığı senaryo için genç oyuncu kadrosunu kamera önüne geçirdi.

Eleştirmenler içten bulduğu filmi beğenmekle beraber ‘Sen ve Ben’in yönetmenin diğer yapımlarının gölgesinde kaldığını da ekliyor. Özellikle final sahneleriyle ‘Yeni Dalga’ ve autor Truffaut’nun filmlerine benzetilen ‘Sen ve Ben’ izleyenlere göre bazı anlatımlarıyla da Paris’te Son Tango ve ‘Düşler…’den de izler taşıyor.

Lorenzo (Jacopo Olmo Antinori) ve Olivia (Tea Falco) karakterlerinin bir David Bowie şarkısı olan ‘Space Oddity’nin İtalyanca versiyonunu seslendirdiği yapımı şahsen kaçırmamak için elimden geleni yapacağım.

KORKU HİKAYELERİ (HORROR STORIES)

Bir psikopat tarafından kaçırılan kadının anlattığı 4 korku hikayesinden oluşan ‘Korku Hikayeleri’ uzak doğu medyasından anladığım kadarıyla birbirinden bağımsız 4 kısa filmden oluşuyor.

‘Başlangıç’ ‘Falezde’ ‘Kaza’ ve Kaçış’ adlı 4 hikayenin Güney Koreli Hong Ji-young tarafından yönetildiği yazılırken 4 filmin ayrı ayrı yönetilmiş olması da muhtemel. (Benzer çok sayıda yapımla ilgili bilgi sıralandığı için açıkçası anlamadım.)

Aynı dönemde Uzak Doğu’da gösterime giren bir Japon yapımı ‘Tokyo Urban Legend’in de aynı çizgiyi izlediği iddiasını ekleyip Uzak Doğu sineması meraklıları için yapımın ideal olabileceğini belirtelim.

DÖRTLÜ (QUARTET)

Ünlü oyuncu Dustin Hoffman’ın ilk yönetmenlik işi olan ‘Dörtlü’ bir romantik komedi. Londra tiyatrosunun en popüler olduğu West End döneminin canlandırıldığı yapımda Michael Gambon, Maggie Smith, Billy Connolly, Michael Byrne ve Tom Courtenay rol alıyor.

Bir tiyatro oyunundan esinlenerek çekilen filmin hikayesi İngiltereli emekli müzisyenlerin yaşadığı Beecham House esas alınarak hazırlandı. Opera sanatçısı Verdi’nin doğum gününü kutlamak için toplanan başrol oyunculara bir grup eski müzisyen de yan rollerde eşlik ediyor.

Orijinal oyunun yazarı Ronald Harwood, 1984 yapımı Tosca’s Kiss adlı belgeselden esinlenmiş. Hem eleştirmenlerden hem izleyenlerden oldukça iyi değerlendirmeler alan yapım izlenmeye değer.

Haftanın son yabancı filmi ise Güzelliğin On Par’ Etmez (Deine Schönheit ist nichts wert)

Herkese iyi seyirler.

Burada da yazıyorum: