Siyaset sıkıştı. Hükümet geleneksel güvenlikçi politikaların anaforuna kapılmış gibi görünüyor. Tam bir bilinmezlik içinde olaylar kendi mecrasında gidiyor.
“Siyasetin ikinci aktörü CHP bir şeyler yapamaz mı?” diye sormanın hâlâ bir anlamı var. CHP, ‘arayışlar içinde’ olduğu izlenimini veriyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Gelin bu işi iki parti birlikte yapalım” önerisinin daha ciddi bir şekilde değerlendirilmesinde yarar var. Bu konuda “Bu Başbakan’ın oyunu, CHP bu oyuna gelmesin” gibi yorumların yarattığı havaya rağmen CHP’nin çağrıya cevap vermesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Peki, CHP neden Başbakan’ın çağrısı karşısında sessiz kaldı? Anamuhalefet partisinin kendi iç dengeleri nedeniyle köklü bir çözüm projesine girecek cesareti bulamadığı için böyle bir sessizlik yolunu seçtiğini düşünebiliriz.
Siyasette samimiyetten çok ‘olabilirlik’ önemlidir. CHP ile AK Parti işbirliği yapabilir, yapmalıdır. Tabii bu işbirliği potansiyeli ‘BDP seçeneğini yok saymak’, ‘dokunulmazlıkları kaldırmak’ gibi herhangi bir yenilik ifade etmeyen yollar için değil, yeni sentezlerin üretimi için kullanılmalı. 

Âkil insanlar 
İkinci olarak CHP, âkil insanlar konusunda bazı projeler geliştirebilir. Hatta bu düşünceyi ilk ortaya atanlardan birisi CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’ydu ama gerisi gelmedi. Şimdi bölgedeki sivil toplum kuruluşları bir çaba içinde. Çünkü canları yanıyor.
Başbakan, ‘âkil insanlar’ çağrısına kapalı olmadıklarını ifade eden bir tutum aldı. CHP’nin bu konuyu daha da ciddiye alması, daha yoğun bir şekilde ele alması gerekiyor. Örneğin ‘âkil insanlar’ Meclis’teki partilerin onayını alabilecek bir kombinasyon içinde inşa edilebilir. Siyasetüstü olsalar bile, siyasetin önerdiği veya kabul ettiği isimler olması, sonuç almak bakımından gerekli. 

Dil konusu 
Üçüncü olarak ‘dil’ konusu önem taşıyor... Yeni ve ‘uzlaşma vizyonu olan’ bir dile ihtiyaç var. Başbakan’ın dili sert ve itici. CHP de tam olarak aynı şekilde karşılık veriyor. Tabii bu restleşme çoğunlukla aydınlara da yayılıyor ve tam anlamıyla bir ‘sağırlar diyaloğu’ oluşuyor. 

Kürt milletvekilleri 
AK Parti hükümeti BDP’yi gözden çıkarmış gibi hareket ediyor. 3 milyona yakın seçmenin oyunu almış bir hareketten söz ediyoruz. Onları yok sayan, Meclis dışına çıkartan paradigmanın ne anlama geldiğini, 90’lı yıllarda yeterince gözlemleme fırsatı bulduk.
Tabii, tek boyutlu düşünmeyerek vizyonu geniş tutmakta yarar var: AK Parti’nin 70’e yakın Kürt milletvekili olduğundan söz ediliyor. CHP’nin de çok sayıda Kürt milletvekili olduğunu biliyoruz. Başbakan’ın kendi Kürt milletvekillerine kapalı bir ortamda düşüncelerini serbestçe açıklamaları fırsatını verse, bir beyin fırtınası yapması, özellikle şu noktada bir katkı sağlayabilir.
‘Muhatap’ kavramının tek boyuta indirgenemeyeceği bir iletişim ve etkileşim çağındayız. Diyalog ve işbirliği konusunda daha hareketli ve deneysel yaklaşımlar gerekebilir. İlk bakışta mantıksız ve akla uzak görünen eğilimlerin bile dikkate alındığı bir denge arayışından gerçekçi kararlar doğabilir.
‘Âkil insanların ne yapacağı’ noktasında ilk aklıma gelen, önce Meclis’teki Kürt milletvekillerinin dinlenmesi. Sonra o milletvekillerinden bir grup Karadenizli milletvekiline, Egeli milletvekillerine, Orta Anadolulu milletvekillerine gidebilirler...
CHP ve Kılıçdaroğlu, bütün bu konularda daha ‘aktif’, ‘hareketli’, daha ‘keşfedici’ bir rol oynayabilir, oynayabilmelidir. Tabii hem kendi iç dengeleri ve iç sertliği hem de siyaset arenasındaki yoğunlaşan gerilim, bu açılardan ciddi bir engel olarak önümüzde. Böyle dönemlerde, ‘ortalama söylem’lerle vedalaşabilecek bir ‘liderlik anlayışı’ ve ‘cesaret kavramı’ önem kazanıyor. CHP artık gücünü bir ‘merkez’de yoğunlaştırmak, ‘yön belirlemek’ ve gereken riskleri göze almak zorunda.