Kürt siyasal hareketi, Şerafettin Elçi’nin ölümüyle çok değerli bir aktörünü yitirdi. Sadece Kürt siyasal hareketi değil, Türkiye siyaseti de önemli bir aktöründen yoksun artık. Elçi’nin “Bizim nesil Kürt meselesini anlaşarak çözmek için son nesil. Bizimle anlaşamazlarsa bizden sonraki nesil anlaşmaya razı olmaz” sözleri, aslında Türkiye siyasetinin de Elçi gibi insanların azalmasıyla ne denli önemli kayıplar yaşadığını gösteriyor.

Şerafettin Elçi’yi tanımayan pek az insan vardır. Siyasal yaşamı ve Kürt özgürlük mücadelesinde ödediği bedeller herkesin malumu. Kürtlerin ret ve inkârına dayalı devlet politikalarının gölgesinde geçen bir siyasal yaşamın ardından, iktidarın tüm nimetlerini elinin tersiyle itmek, üstelik bunun sonucunda büyük bedeller ödemek, son nefesine kadar Kürt Sorunu’nun çözüme kavuşması için mücadele vermek Elçi’yi yeterince tanıtıyor bizlere.

Elçi’nin 74 yıllık yaşamına sığdırdığı acılar, bedeller, tutsaklıkta geçirilen yıllar ve son nefesine kadar Kürt Sorunu’nun çözümü için verilen mücadele… Tüm bunların ardından Elçi için söylenecek en doğru söz, “Kürt Sorunu Şerafettin Elçi’nin ta kendisidir” demek olacaktır belki de.

Elçi’nin ölümü kadar, henüz hayattayken sözüm ona bazı Kürt aydınlarımızdan işittikleri de üzmüştü sevenlerini. Bunlardan en çok akılda kalanlar Kemal Burkay’ın ve Orhan Miroğlu’nun hakkında söyledikleriydi.

Türkiye’ye döndükten sonra Kürtleri fazlasıyla hayal kırıklığına uğratan Kemal Burkay’ın geçtiğimiz sene, kanserle boğuşan Elçi için söyledikleri hayal kırıklığından da öte mide bulandırmıştı. Elçi’nin kanser tedavisi nedeniyle dökülen saçlarıyla dalga geçmesi ve hatta daha ileri giderek, Elçi’nin aklını kaçırdığını söylemesi belki Burkay’ı vicdanen rahatlattı, ama vicdan sahibi her insanın da Burkay’ı kınamasına neden oldu.

Aynı şekilde Orhan Miroğlu’nun Taraf gazetesinde yayınlanan “Kürdistani Şerafettin” başlıklı yazısı da, belki şekil olarak Burkay’ınki kadar mide bulandırıcı değildi, ama içerik olarak Miroğlu’nun da Burkay’la benzer ruh hali içerisinde olduğunu anlatmaya yetiyordu.

Miroğlu, yazısında Elçi’yi politik tercihlerinden dolayı uzun uzun eleştirmiş, hatta eleştiri sınırlarını aşarak uzun uzun hakaretler etmişti. Yazıyı okuyamayanların tahmin edeceği üzere, Miroğlu, Elçi’ye farklı partilerde yer alması, bir zamanlar PKK karşıtı iken şimdi PKK’li olduğu ve daha bir sürü bel altı argümanla saldırmıştı.

Henüz bir Kürt siyasal hareketinin olmadığı yıllarda, DP, AP, CHP gibi partilerde politika yapmak o dönemin Kürt siyasetçilerinin en büyük handikapıydı. Elçi de, söyleyecek sözlerinin olması nedeniyle dönemin çalkantılı politik atmosferinde kendisine bir saf belirlemişti. Lakin onu öne çıkaran husus, belirlediği saf değil, hangi safta olduğuna bakmaksızın doğru bildiklerini korkmadan söylemesiydi.

Oysa bugün yanlış safta duran Burkay ve Miroğlu, sadece saflarını değil söylemlerini de yanlış belirlemiş durumdalar. Bugün halen Kürtlerden azıcık da olsa değer görüyorlarsa, bunu geçmişte ödedikleri bedellere, Kürt sorununun çözümü için verdikleri mücadeleye borçlular. Ama unutmalılar ki artık Kürt halkı neyin doğru neyin yanlış olduğunu çok daha iyi idrak edebiliyor. Yıllar öncesinden edindikleri mirastan bir süre daha yiyebilirler belki ama yakında sahip çıkacakları bir mirasları da kalmadığında, işte o zaman Kürt halkının saygısını da yitirmiş olacaklar.

Dün son yolculuğuna uğurlandığında yüzbinlerce insan Elçi’nin tabutunu omuzladı. Halkının çocukları arasında, kendi toprağında, ebedi istirahatgahına uzandı. Allah gecinden versin ama Burkay’la Miroğlu’u için de o kaçınılmaz an geldiğinde bu halk değil onların cenazesine gitmek, isimlerini bile hatırlamak istemeyebilir.