Ferhat Sarıkaya’yı hatırlarsınız. Şemdinli iddianamesini hazırlayan ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın da yargılanmasını talep eden Van Cumhuriyet Savcısıydı. Sonrasında olanlar zaten hepinizin malumu. HSYK bu iddianamenin ardından hemen harekete geçmiş ve savcı Sarıkaya’yı meslekten ihraç etmişti. Artık Türkiye sınırları içerisinde avukatlık dahi yapamayacaktı.

 

Sarıkaya’nın görevden alınmasının nedeni görev sınırlarını aştığı iddiasıydı. Oysa ilk defa bir savcı dar demokrasi anlayışımızın sınırlarını bu derece zorlamıştı. Lakin dokunulması gerekenler “iyi çocuklar” olunca iktidarın asıl sahipleri devreye girmiş ve mesele hallolmuştu.

 

Tüm bunlar 2006’da oldu. O dönem askeri vesayet vardı. HSYK henüz demokratik bir anlayışla ve çoğulculukla yönetilmiyordu. Bir savcının görevden alınmasına tepki verecek kadar olgun bir demokrasimiz yoktu. Anlayacağınız zaman, demokrasinin henüz ileri olmadığı zamanlardı.

 

Hamdolsun ki o puslu günleri geride bıraktık ve bugünlere geldik. Bu süre içerisinde asker kışlasına çekildi(!) Anayasa referandumu yapıldı ve halkın iradesi sandıklara yansıdı. HSYK demokratik bir yapıya büründü(!) Hükümetimiz ileri demokrasiye geçti(!) Savcı Sarıkaya da görevine geri döndü.

 

Lakin bugünlerde yine birkaç “iyi çocuk” yüzünden bir başka Sarıkaya’nın başı dertte. Bu seferki savcımız MİT içindeki “iyi çocukları” ifadeye çağıran İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya.

 

KCK soruşturmasını yürüten Sarıkaya’nın, MİT mensuplarını ifadeye çağırmasının ardından başlayan kriz, bu sefer hükümetin öyle uzaktan izlemekle yetineceği bir kriz değildi. Dolayısıyla müdahale edilmekte de gecikilmedi. Önce özel yetkili savcının elinden ‘özel’ yetkileri alındı, şimdi de demokratik ve çoğulcu yeni yapısıyla gönüllerimize taht kuran HSYK harekete geçti ve savcının elinde kalan ‘genel’ yetkilerini de almak için düğmeye bastı, Sadrettin Sarıkaya hakkında inceleme başlatıldı.

 

Hükümet tüm bu olanlardan hem kendisini hem de “iyi çocuklarını” kurtarmak için yargıya yol göstermekle yetinmedi ve MİT kanununda değişiklik yapmak için de atağa geçti. Tüm bu olanlardan da anlaşıldığı üzere MİT’çilerin ifadeye çağrılması hükümetin canını fena halde sıktı.

 

MİT hakkında ortaya atılan iddialara bakıldığında hükümetin canının ne kadar sıkıldığını ve zor durumda olduğunu görmek mümkün. Bugüne kadar KCK’ye mal edilen birçok yasadışı eylemin MİT tarafından gerçekleştirildiği söyleniyor. Özellikle BDP’yi hedef alan bu operasyonların sonuçları düşünüldüğünde bu iddiaların asılsız olduklarını söylemek mümkün değil. Hükümetin muhalefeti susturmak ve baskı altında tutmak için her yolu denemesi ve hele ki elinde KCK gibi istediği yere çekebileceği bir de kılıfı varsa, doğrusu bunların sadece bir iddia olduğuna aklı başında hiç kimse inanamaz. Hükümetin MİT’i kurtarmak için canhıraş bir şekilde bu krize dahil olduğunu görmek de şüpheleri ayrıca haklı kılıyor.

 

MİT’çilerin ifadesinin alınmasını ve KCK soruşturmasında amacın ne derece aşıldığını ve saptırıldığını görmek hepimizin beklentisiydi. Fakat ne yazık ki bu sefer de bir başka iktidar kanadı, kendi “iyi çocuklarını” kurtarmak için yargıya müdahale etti.

 

Cumhurbaşkanından başbakanına, adalet bakanından hükümet sözcüsüne kadar tüm yetkililerin, MİT’çileri kurtarmak için sarf ettikleri bu çaba da bize bir kez daha gösterdi ki, bu ülkede savcıların görev alanları, iktidarların “iyi çocuklarına” uzanamayacakları kadar geniştir.