Başbakanın seçim beyannamesini anlattığı konuşmayı dinledim.

Onun bu tür konuşmalarını dinlediğimde hep aynı şeyi düşünüyorum, Erdoğan, İsveç, İsviçre, Hollanda gibi durmuş oturmuş bir ülkenin yöneticisi olmalıydı, hayatı boyunca rakipsiz olarak iktidarda kalır ve ülkesine gerçekten önemli hizmetler yapardı.

Kalkınma hamlelerini anlatırkenki coşkusu, biraz “ütopik” de gözükse koyduğu hedefleri sıralarken yansıttığı sevinci, onun bu “hizmet” işini ne kadar sevdiğini ve bu konudaki içtenliğini ortaya koyuyordu zaten.

Erdoğan’a “sağlam” bir temel verirsen, o sana, yolları, hastaneleri, okulları, havaalanları, limanları, trenleri, gemileri, uçaklarıyla güzel bir bina yapar, her seferinde kat üstüne kat çıkar.

Ama ona “sağlam temel” lazım “ustalığını” göstermesi için.

Sorun, başbakanı olduğu ülkenin sağlam bir temeli olmaması.

İnşaata Erdoğan’ın temelden başlamak zorunda kalması.

Gerçi anayasa, Kürt meselesi, siyaset yapısı, YÖK gibi “temele” ait konulara da değindi ama onlar biraz süratli geçti bence.

Anlattıklarının, çizdiği gelecek vizyonunun, Türkiye için ortaya koyduğu hedeflerin beni heyecanlandırdığını söylemeliyim, “on iki yıllık” bir perspektiften baktığı için o zamanları görmeye ömrümün yetip yetmeyeceğini bilmiyorum ama ben görmesem bile öyle bir Türkiye’yi hayal etmek bile güzel.

Böyle hayalleri olan bir başbakana sahip olmak da iyi.

Ama sağlam bir temel olmadan bu güzel bina güven veren bir yapı olamaz ne yazık ki.

Onun için ben Erdoğan’ın “anayasa” tasarısını anlatmasını bekliyorum asıl.

Herkesin eşit ve özgür olduğu bir ülke haline gelecek miyiz, hukuk sistemimiz bütün vatandaşları “güvence” içinde yaşatacak şekilde çağdaşlaşacak mı, insanın devletten daha önemli olduğunu kabul edecek miyiz, giyim kuşam bir sorun olmaktan çıkacak mı, inanç ve fikir özgürlüğü evrensel standartlara oturtulacak mı?

Erdoğan açıkça söylemese de bunların “olabileceğini” hissettiren bazı cümleler telaffuz etti.

“İnsan odaklı, özgürlükçü” bir anayasadan söz etti, tutukluluk sürelerinin azaltılacağını, adaletin hızlanacağını söyledi.

Erdoğan’ın bu kadar kapsamlı projeler açıkladığı bir günde ona ve heyecanına haksızlık etmek istemem ama 2007 seçimlerinde de “özgürlükçü” bir anayasa sözü vermişti.

Ve, hâlâ aynı sözü vermek zorunda kalıyor.

Bu gerçek, ne yazık ki onun sözünün değerini biraz azaltıyor.

Sandığa gitmeden önce önümüze bir anayasa taslağı konsun istiyorum doğrusu.

2007 tecrübesi, “seçimlerden sonra yapacağız” vaatlerinin eskisi kadar çekici olmasını engelliyor.

Seçimlerden önce “ayrıntılı” bir anayasa taslağı açıklamaması da beni biraz huzursuz ediyor.

“Çetesiz, mafyasız, cuntasız Türkiye” sözü çok güzel, Erdoğan’ın sekiz yıllık iktidarında bunu büyük ölçüde gerçekleştirdiği de karşımızda duran bir vakıa ama bu çetelerin ve cuntaların yeniden hortlamasını engelleyecek kurumsal bir yapılaşmaya ihtiyacımız var.

Özal zamanında da “askerî bir müdahalenin” bir daha olmayacağına herkes inanmıştı, askerî vesayet epeyce gerilemişti ama bunu kurumsallaştıramadığımız için 28 Şubat felaketini yaşadık.

Bunların bir daha olmaması için çok sağlam bir temel atmamızı gerekiyor.

Bu temelin en önemli çimentosu da Kürt sorununun hakkaniyetle çözümlenmesi, Kürtlerin Türklerin sahip olduğu bütün haklara sahip olması.

Bu noktadaki eşitlik, anadilde eğitimi de, devlet dairelerinde iki dilliliği de gerektiriyor.

Bunları yapabilecek miyiz?

Erdoğan’ın yerel yönetimler konusunda söyledikleri bu açıdan umut verici bence ama doğrusu ya ben biraz daha açıklıktan ve netlikten yanayım bu konuda.

“Milli tank” yapmaktan çok coşkulu söz eden Erdoğan’ın, onun hayalini kurduğu düzeye ulaşması için Türkiye’nin “milli olmayan” bilgisayarlar yapması gerektiğini de kavrayıp vurgulaması gerek herhalde.

Eğitimde yapılacak atılımları sıralarken, eğitimi “merkezileşmekten”, okulları “itaatkâr memurlar yetiştiren” sıkıcı yerler olmaktan çıkaracak önlemlere de yer vermesi gerekir.

Şu “tevhid-i tedrisat” yasasının varlığının, eğitimi nasıl iğdiş ettiğini de yakında tartışmak zorunda kalacağımızı da herhalde şimdiden düşünmeli.

CHP’nin ve AKP’nin seçim vaatlerine baktığımızda, siyasetin “hamasetten” yavaş yavaş sıyrılıp, bir proje yarışına dönüşmeye başladığını görüyoruz.

Bu çok önemli bir gelişme, bir anlamda siyasette sınıf atlıyoruz.

Ama bütün bu açıklamalara, heyecan verici projelere, vaatlere rağmen benim istediğim şey hep aynı.

Bana “temeli” nasıl değiştireceğinizi ayrıntılarıyla anlatın.