Arjantin, 1976 ile 1983 yılları arasında askeri bir diktatörlüğün idaresindeydi. Ülkeyi, bizdeki 12 Eylül Milli Güvenlik Konseyi benzeri Milli Yeniden Tanzim Süreci adında bir heyet yönetiyordu. Başka bir ifadeyle ülkeyi işkenceden geçirip öldürüyordu. Bizdeki Türk-İslam sentezi gibi bir Milli-Katolik ideolojiyi yerleştirmeye çalışan bu antikomünist çetenin hüküm sürdüğü yıllarda 30.000 kişi zorla kaybedildi.
Bizdeki Cumartesi Anneleri’nin benzeri Plaza de Mayo Anneleri, işte bu zorla kaybedilenlerin anneleri.
Arjantin’de diktatörlükten sonra seçimlerle işbaşına gelen Başkan Raul Alfonsin, Amerikalı ünlü adli tıp antropoloğu Clyde C. Snow’u davet etti. Snow, Brezilya’da ölen işkenceci Nazi doktor Mengele’yi teşhis etmesiyle tanınıyordu.
Snow’un verdiği bir konferans, Arjantin’de bazı şeyleri değiştirdi. Çünkü konferansın soru-cevap bölümünde, bir adam Snow’a, toplu mezarda beş aylık bir bebeğin kemiklerinin toz olup kaybolup kaybolmayacağını sordu. Soruyu soran adam, bir toplu mezarda karısını ve iki küçük çocuğunun kemiklerini teşhis edebilmişti. Ancak beş aylık bebeğinin kemiklerini bulamıyordu.
Bu soru üzerine Snow, ertesi günkü dönüş biletini iptal etti. Snow’a o konferansta tercümanlık yapan anarşist tıp öğrencisi Morris Tidball, genç arkeolog Patricia Bernardi, fotoğrafçı Mimi Foretti ve antropoloji öğrencisi Louis Fondebrider mezarda kazılara başladı. Yaşlı başlı arkeologlar kazıya gelmeye yanaşmıyordu.
İlk kazı yerleri belediyenin kimsesizler mezarlığıydı.
Onlardan önce toplu mezarlar buldozerlerle kazılıyor ve deliller kararıyordu. Hükümetin çekimser izniyle ve hâlâ cuntaya sempatiyle bakan askerlerin tehditkâr bakışları altında toplu mezarları kazmaya başladılar. 

‘Gündüz kazalım, gece ağlarız’
Karşılaştıkları manzara o denli irkilticiydi ki bir gün tıp öğrencisi Morris mezarı kazarken ağlamaya başladı. O gün Snow’un söyledikleri ise sloganları oldu: “Gündüz kazalım, gece ağlarız.”
Arjantin Adli Tıp Antropoloji Derneği böyle kuruldu. Önce bar köşelerinde buluştular. Belgeleri evlerinde sakladılar. Sonra ufak bir büro kiraladılar. Hükümetin, cuntanın suçlarını kısmen affeden bir kanun çıkarmasına dek insanların eşlerinin, annelerinin-babalarının, çocuklarının, arkadaşlarının kemiklerini bulup kimliklerini tespit ettiler.
Arjantin’le yetinmediler. 1984’te kurulan dernek, bugüne kadar otuzun üzerinde ülkede toplu mezar kazdı. Faaliyetleri http://www.eaaf.org/ adresinden takip edilebilir. 

‘Geçmiş asla geçmez’
Askeri diktatörlerin toplu katliamlara giriştiği tek ülke Arjantin değil. Bundan çok çeken Şili’de bir söz vardır: “Geçmiş asla geçmez.” Orada da geçmişin asla geçmediğini ispat etmek için 11 Eylül 1973’te darbeyle devrilen sosyalist lider Salvatore Allende’nin mezarının açılmasına karar verildi. Hani bugünün manevi lideri Süleyman Demirel’in Ecevit’e karşı “Bunların gidişi Allende gidişi” diyerek askerin sırtını pışpışlarken hatırlattığı Allende.
Mezarın açılma sebebi ise Allende’nin ölümünün sebebinin intihar mı, yoksa cinayet mi olduğunu kesinleştirmek.
Geçmiş asla geçmez. Bugün Mutki’de dozerlerle kazı yapıp delillerin birbirine karışmasına yol açanların Arjantin’den ve Şili’den alacağı çok ders var. Bir de Cumartesi Anneleri’nden. Çünkü ‘toplu mezarların antropolog, arkeolog ve adli tıp uzmanları nezaretinde açılması’ onların da talepleri arasında.
Seçime doğru hangi çılgın proje açıklanır bilemem. Ama önce, şu üzerinde yürüdüğümüz cesetleri bir çıkaralım. Sonra şahsi fantezilerinizi gerçekleştirirsiniz.
Bir de kayıplarla ilgili komisyon kurmak için neden 2002’den bu şubat ayına kadar beklediğinizi ve siyasi cinayetlerin araştırılması için verilen komisyon önerilerini neden reddettiğinizi açıklarsanız iyi olur.
REFAHYOL dönemi dahil 90’lara, oradaki toplu mezarlara, bunların sorumlularına ve bunlara göz yuman adli, askeri ve idari zevata dokunacak kadar çılgın kim var?
Başka proje istemez.