31 Mart seçimlerine 10 gün kaldı. İktidar her zamanki gibi, zayıflamış olmasına rağmen hegemonyasını artırarak devam ettiriyor. AKP-MHP bloğunu iktidarda tutan da bu zaten. Devletin tüm imkanlarını kendi parti menfaatleri doğrultusunda sonuna kadar kullanmak. Öyle ki, ülkeye dışarıdan gelen aklı başında, normal zekaya sahip biri bu ülkede tek partinin olduğunu ve bir kişinin de 81 vilayet ve yüzlerce ilçe belediyelerine belediye başkan adayı olduğunu zanneder.

Durum bu kadar trajikomik iken, muhalefetin, özellikle ana muhalefetin durumunun çok iç açıcı olduğu söylenemez.

İktidar siyaseti dinselleştirmiş, sağcılaştırmış, muhalefeti de buna razı etmeyi başarmıştır maalesef. Dikkat edildiğinde muhalefet dinselleşme ve sağcılaşma konusunda iktidar ile adeta yarış içindedir. Yani o da iktidar gibi dinselleşmeyi geçerli veri olarak almakta, Türkiye toplumunun özü itibariyle muhafazakar - sağcı olduğu anlayışını kabul ederek, siyasi yönelimini bunun üzerinden kurmaktadır. Örneklemek gerekirse, CHP'nin İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu'nun Yeni Zelanda katliamı için kameraların karşısında Kuran okuması, Ankara adayı Mansur Yavaş'ın çok sık olarak ülkücülüğünü dikte edip, her fırsatta HDP'yi ve O'na ait olan değerleri aşağılamaya çalışması, genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve diğer tüm CHP yöneticilerinin fırsatı geldikçe (!) HDP 'yi ötekileştirme çabalarını gösterebiliriz. Sözde bunların hepsi ''AKP'yi geriletme' adına yapılıyor.

Durup düşünmek lazım. Bu siyaset tarzı topluma ne kazandırır? Sağı geriletmek mi istiyorsunuz? Bunun yolunun sağcılıktan geçtiği gibi bir tuhaflığın topluma ''kendine ülkeyi senden daha iyi yöneteceğim'' diye ortaya çıkan ana muhalefet yoluyla kabul ettirilme çabası, olsa olsa toplumun sağın alternatifi olarak yine sağı görmesi ile sonuçlanır diye ifade edersek sanırım abartmış olmayız. Sonuçta AKP'yi gerileteceğim derken onun politikasını dolaylı olarak, bazı ufak tefek değişikliklerle kabul etmekle kalmamış, topluma benimsetmiş olursunuz. Aklı başında birinin, bu sağcılık yarışından demokrasinin, özgürlüklerin, eşitliğin, adaletin ve diğer benzeri yaşamsal sorunların çözümü noktasında bir şey çıkacağına dair umut taşımayacağı çok açıktır. Zira, siyaset bilimine göre, sağcılaşmak mutsuz çoğunluğun umutsuzlaşması demektir.

Kuşkusuz bunlar muhalefetin büyük yanlışları... Ancak her şeye rağmen eşitlikten, demokrasiden, özgürlüklerden yana olan tüm yığınlar mevcut iktidarın geriletilmesi görevi ile karşı karşıyadır.

31 Mart seçimleri tüm toplumsal kesimlerde, muhalefetin siyaseten kabul edilemez çizgisine rağmen ülkede yaşanan sayılamayacak kadar yolsuzluk, yoksulluk, baskı, pahalılık, işsizlik, umutsuzluk ve diğer tüm yaşamsal sıkıntılardan kurtulabilmek için meşru bir adım, bir fırsat olarak algılanmaktadır. Bu göz ardı edilecek, küçümsenecek bir şey değildir. İktidarın kendi gibi düşünmeyen, kendine oy vermeyenlere yaptığı tehdit ve şantajlarına boyun eğmemek, ondan korkmamak gerek. Yapılacak şey öncelikle budur. Çok iyi bilinmelidir ki, iktidar ülkeyi baskı ve korku ile yönetmeye çalışmaktadır. Terör algısı veya beka argümanı da artık dikiş tutmamaktadır. Lafzi manada bile söyleyecek bir şeyi kalmamıştır. Bu da onu gittikçe dibe doğru çekmektedir. Şu anda yaşadıkları paniğin nedeni budur. Bugün (21 Mart) yapılan anket sonuçlarına göre AKP'nin oyu %49'lardan %39' lara kadar gerilemiştir. Belediyeleri iktidar partisinin adaylarının kazanmaması siyaseten yönetim değişikliğini getirmeyecektir elbette. Ancak bu aynı zamanda iktidardan düşeceklerinin yolunun açıldığının da başlangıcı olacaktır.

O yüzden oylarımızı AKP-MHP bloğunun karşısında yer alan adaylara vermeliyiz diye düşünüyorum. Boykot taktiğinin bu seçimlerde yanlış olduğu çok net ortadadır. Zira boykot her zaman hakim olan kesimin yararına olsa da, bazen sizi ilkesel olarak zorunlu kılar. Ancak, içinde bulunduğumuz siyasal, toplumsal konjonktürel durum boykot yapma lüksümüzün olmadığını gösteriyor.

Türkiye'nin derin bir ekonomik krizin içine sürüklendiğini herkes görüyor. İşsizlik son verilere göre 4 milyon 302 bine ulaştı. Genel işsizlik oranı % 13 iken, genç nüfus işsizlik oranı (15-24 yaş) 22,3 olmuştur. Bu demektir ki, çalışma yaşamının en genç kesimini temsil eden her dört kişiden biri işsiz. Ortadoğu Teknik Üniversitesi gibi Türkiye'nin gözde bir üniversitesinden mezun bir gencin asgari ücretle iş bulduğu için sevindiği bir ortamda yaşıyoruz... Ekonomi gittikçe küçülüyor. Sosyal ilişkiler daha da derinleşiyor. Gerçek, doğru ve akılcı siyaset, tam burada, AKP - MHP bloğu ile halk arasında açığa çıkmaya başlayan bu derin çelişkinin, çatlakların arasından gelecek umudunu yeniden topluma taşıyabilmektir.