Montesquieu despotizmi “tek kişinin istekleri ve kaprisleri ile yönetim” şeklinde tanımlıyor. “Ancak korku salmakla mümkün olur. Adil bir irade asla tesis edilemez. Yöneticiler giderek daha yavaş ve daha az bilgiyle yönetir. Ticari aktivite azalır ve yoksulluk artar.” Sanki şu aralar Montesquieu tarafından tanımlanan ile benzer bir atmosferde yaşıyoruz. Machivelli ise “bir halk siyasal iktidarda bulunanların hırsızlığını, hainliğini, olumsuzluğunu yalnızca kendi görüşlerini taşıdıkları için görmezden geliyorsa, bu halk onurunu kaybetmiş demektir. Onurunu kaybetmiş olan halk, bir gün gelir, ülkesini de kaybeder” der. Bizde ise ve bizde de kibir ve savurganlıktan geçilmiyor. Oysa hep anlatılan hikâyedir, Hz. Ömer mum Hz. aa

ışığında çalışıyormuş, bir arkadaşı gelmiş selâm vermiş, bunun üzerine Hz. Ömer o kandili söndürmüş, başka bir kandil yakmış. Arkadaşı bu davranışının sebebini sormuş, o da, “söndürdüğüm kandil beytü’l-mâl’e aitti, siz gelince kendi kandilimi yaktım” demiş.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "75 milyar dolarlık bu projeyi milli bütçeden yapar mıyız, eyvallah, yaparız” sözleriyle özetlenen Kanal İstanbul tartışmaları son hızla ilerlerken, İmamoğlu bilim katkılı bir hava ile şöyle sesleniyor: "Bilim insanları, Kanal İstanbul Projesi'nin yeryüzü ve yeraltı gerilme dengelerini bozacağını söylüyor." Maalesef İmamoğlu doğru bir tezi yanlış gerekçeler ile dile getiriyor. Zira genelde kendisini destekleyenlerden Prof. Dr. Celal Şengör bile defalarca bu iddianın doğru almadığını açık açık söyledi. Bu yönde konuşan ve ideolojik davranmayan pek çok başka bilim adamları var. Diğer yandan, 2011'deki konuşmasında Erdoğan Kanal İstanbul projesinin yapılacağı güzergâhın tamamen gizli tutulduğunu ve sadece sayılı sayıda kişinin haberdar olduğunu söylemişti. O günden bu yana 30 milyon metrekarelik bir tapu hareketliliği olmuş. En büyük arazisi olan 3 büyük şirket Arap şirketleri. Katar emirinin annesi 44 dönüm arsa kapatırken, pek çok Kuveytli işadamı da on binlerce metrekarelik araziler satın almışlar. 75 milyar dolara mal olacağı ifade edilen Kanal için dış borç bulunamazsa hazine kaynaklarının kullanılacağını Erdoğan açıkladı, yatırım geri dönüşü raporunda ise, gemi geçişlerinden elde edilecek gelir değil, gayrimenkul gelirlerinden elde edilecek kazançlar öngörülüyor, tam bir inşaat projesi bu aslında. Ekolojik, savunma, finans, her yönden saçma sapan ve zarar verici bir proje, sonraki nesillerin yüzyıllarca uğraşmasının gerekeceği koca bir ucubeden bahsediyoruz. Boğaz'ın en dar yeri 700 metre, bu kanalın genişliği ise 150-200 metre olacak, aynı anda sadece tek bir gemi geçebilecek, 45 km uzunluğu geçip bitirene kadar başka gemi geçemeyecek, doğrusu oldukça saçma duruyor. Belli ki sadece etrafındaki konutlaşma ve inşaat projeleri için yapılıyor, buraya 1 milyon kişi gelecekmiş, bu 1 milyon kişinin boşaltacağı konutlar ne olacak, o muamma... Bir başka mega projelerden olan yerli otomobilden 5 sene içinde sadece 85 bin üretilecek, bu da daha çok yerli ve milli gazlara gelen yurtiçi alıcıların hedeflendiğini gösteriyor. Sergilenen bir prototip var ancak halen açıklanmış bir fabrika bile yok ortada.

Türkiye Cumhuriyeti suskunluğunu korurken, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo Çin'in, Uygur Türklerine uygulandığı zulme bir kez daha tepki gösterdi. Çin Komünist Partisi'ne sert sözlerle yüklenen Pompeo "Çin Komünist Partisi, kendi vatandaşlarının kültür ve inançlarını yok etmeye çalışıyor" ifadelerini kullandı. Türkiye Akdeniz’deki potansiyel enerji kaynakları konusunda haklarını korumaya çabalarken, hâlihazırda Suriye, Mısır ve İsrail'de büyükelçisi yok. Libya’daki güçlerden biriyle işbirliği tek çare olarak görüldü. Ethem Sancak ile Doğu Perinçek'in birlikte türküler söylediği Türkiye'de akıl almayan “Kore Gazisi” ve “Kore Şehitleri” kavramlarına, şimdi de Libya gazi ve şehitleri eklenecek mi? Peki ne uğruna? Osmanlı’yı diriltme hayalleri ve 2023 hedefleri doğrultusunda mı?

5 müteahhit grubunun idareyi ele aldığı güzide memleketimizde, Ak Parti’nin 2011 seçimleri için açıkladığı “2023 Hedeflerine göre Türkiye’de kişi başına milli gelir 25 bin dolar, ihracat 500 milyar dolar olacaktı. Bu söylem seçim meydanlarında iş gördü mü, gördü. Fakat şunun şurasında 3 sene kalmışken, bu hedeflerin yarısı bile halen hayal gibi görünüyor. Bunun yanında, damat bakan Albayrak 2019 yılında 2,5 milyon kişiye iş bulunacağını açıkladı… O gün işsiz sayısı 4 milyondu, bugün 4 milyon 596 bin. Parasını peşin ödeyip aldığımız S400’leri kullanamadığımız gibi, F35’leri ise parasını peşin ödediğimiz halde alamıyoruz. Türkiye’de, Ak parti iktidarı ile eğitimde 1 milyon 437 bin tabletin çürümeye terk edildiği Fatih Projesi’nden, 205 milyon dolara mal olan ama şimdi otopark olarak kullanılan İstanbul Park Pisti’ne kadar birçok proje çöp oldu. Maliyeti vatandaşa yüklendi. Yavuz Sultan Selim Köprüsü Çinlilere satılmak üzere. CDS primi 300'ün altında olan ülkeler: Türkiye, Arjantin, Venezüella, Pakistan, Mısır, Ukrayna. Turgut Özal kendisine "hangi kitapları okuyorsunuz?" diye soran gazeteciye, "Red Kit okuyorum" diye yanıt vermişti. Erdoğan da kendi vatandaşının canına okuyor. İlahiyat fakültelerinin sayısı son 10 yılda 4 kat, öğrenci sayısı 20 kat arttı. En çok rektör ilahiyat mezunlarından çıkıyor, artık ziraat müdürleri bile ilahiyat mezunu, en azından bilindik bir imam hatip lisesi mezunu. Netice itibariyle, Economist dergisinin demokrasi ölçümünde de özgürlükler alanında Afrika’nın bile en geri ülkelerinden biri olan Çad düzeyindeyiz. Her ne hikmetse, son 10 senede puanımız yarıya inmiş.

Erdoğan “medya mensuplarının” sorularını yanıtlamak üzere karşısına oturmuşken, onların arasından bir “gazeteci” şu tarafsız, derin ve anlam yüklü soruyu yöneltiyor; “Ak Parti kuruluşundan bu yana pek çok sınamayla karşılaştı. Şimdi Ak Partinin içinden neşet eden hareketler ile ilgili yeni bir sınama söz konusu. Bakıldığında Ak Parti çınarından kopan bir yaprak söz konusu. Düşen bu yaprağın ömrü olur? Kurulmakta olan diğer siyasi parti bağlamında ise, tabanı bölmek büyük bir vebal değil mi sizce?” Çanak tutan bu suale Sayın Erdoğan kendisini çok zorlayarak bir miktar alınganlık göstermeye çabalayarak şu cümleleri sarf ediyor. “Çınardan kopan yaprak dediniz. Ak Parti bir çınardır. Biliyorsunuz yapraklar hazan mevsiminde olur. Bizim hazan mevsimimiz yok, biz yolumuza devam ediyoruz”. Ve Cumhurbaşkanının basın-yayın mensupları ile bir araya geldiği bu program bu minvalde sürüp gidiyor. Yandaş basın mensupları onulmaz korkular içinde debelenmekte. Bunlardan biri, yine yerli ve milli bir tetikçi kardeşimiz (Cem Küçük) bunu bir televizyon programında (Mehmet Metiner’e hitaben) en kalbi duygu ve düşüncelerini şu şekilde ifade etti; “Erdoğan giderse beni de seni de tutuklarlar”.

Ak Parti 2002'de adeta Mehmet Ağar'lı dönemlere karşı bir tepki olarak kurulmuştu. Bugün ise Ak Partinin dolaylı sözcülüğünü Mehmet Ağar yapıyor. Babacan partisi gibi yeni yapılanmaların devletin bekası için tehdit teşkil ettiğine değiniyor Ağar. Adalet bakanı Abdülhamit Gül’ün yaptığı açıklamalara bakılırsa, bakınız ne demişti sayın bakan: “Anayasamıza 2004 yılında getirilen hükümle, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalar, iç hukukumuzun doğrudan parçasıdır. Temel hak ve özgürlükler alanında, bir kanun ile uluslararası sözleşme arasında çelişki doğarsa, sözleşme hükümleri esas alınır. Dolayısıyla, yargı mercii, hak ve özgürlüklere ilişkin bir meselede sadece iç hukuku değil, uluslararası belgeleri de göz önünde tutmak zorundadır. Hatta anayasamıza göre tarafı bulunduğumuz uluslararası insan hakları belgeleri, kanunun da üzerindedir.” Osman Kavala’nın tutukluluğunun sürmesi, Sözleşme’nin 5/1 ve 18. maddelerinin ihlalinin sürmesine ve AİHM kararlarını uygulama yükümlülüklerinin ihlaline yol açacaktır.

Ah ah, ‘bir dokun bir âh işit kase-i fağfurdan’. Roma'da yılbaşı olarak baharın başlangıcı olarak 25 Mart kabul edilirken daha sonraları M.Ö. 153 tarihinde Roma Senatosu yılbaşını 1 Ocak olarak yeniden düzenledi. Hz. İsa'nın doğumuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bu tarih, evrensel anlamda bir Yılbaşıdır. Hicri yılbaşı, Rumi yılbaşı, Zerdüşt takvimi, Çin takvimi yılbaşısı gibi kavramlar lokaldir. Bu vesile ile, demokrathaber okuyucularının da yeni yılını içtenlikle kutlarım.