Bir Pazar öğleden sonrasında İstanbul’un merkezi Taksim’den güçlü bir alkış sesi yükseldi, ardı arkası kesilmeyen…

Onlarca, yüzlerce el aynı anda çarptılar birbirine.

Nedeni bölgede bir zamanlar var olan kültür – sanat merkezlerindeki bir gösteri değildi.

 

Bu kez bambaşka bir oyundu alkışlanan. Bir savaş oyunu…

Medyayı kör eden,

Vicdanları rafa koyan,

Kamuoyunu sessizleştirmeyi “başaran”

Ve arkasında hayaletler bırakmaya devam eden…

 

Futbol afyonundan sıyrılmış Taksim’deki topluluğun bir araya geliş nedeni Roboski’de katledilen 34 kişiydi.

PKK’li zannedilerek çoluk çocuk, katırlarıyla yok edilenlerdi.

 

Alkış sesleri bastırdı güvercinlerin kanat seslerini.

Demir kanatlı jetlerin bombaladığı insanlarımızı anmak için…

 

Bu eylemde sesler yükselmedi ilk kez ağızlardan.

Siyah bantlar bağlandı dudaklara.

Konuşulmadı, konuşulmak istenmedi.

Slogan atmak isteyenler hızla susturuldu grup içinde.

Ne de olsa söze ne gerek vardı ki!

Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir andı bu.

Hem konuşulsa ne fark ederdi ki, karşıdakiler sağır olduktan sonra…

 

Tek bir güç susturdu meydandakileri birkaç dakikalığına.

O da ezan sesiydi.

Birden eller ayrıldı birbirinden.

Sanki minareden yükselen ses Roboski’de ölenlerin cenazesine çağırıyordu herkesi.

Ezan sonrası bir kez daha kavuştu eller.

34 dakikayı tamamlayana kadar hınçla, azimle, dur durak bilmeden alkışlamak için.

 

Ağlanmasa da gözler dolu doluydu…

Özellikle de annelerin gözleri.

Anneler gününde içlerinde acılarıyla gelmişlerdi meydana.

Ve birden herkesin yüzü ıslandı birden bire.

Nedeni gözyaşları değildi, son iki gündür İstanbul’daki sıkıntılı havada ilk kez çiseliyordu yağmur, ezan sonrasında.

Sanki mesaj alınmış, Rabb’in merhameti rahmet olarak Taksim’e yağıyordu.

Belki bir gün aynı mesajı sadece İstanbul değil Ankara’dakiler de alır… Kim bilir?