Nur Serter, Deniz Baykal döneminde CHP’ye milletvekili yapıldı. Başörtüsü krizinin tetikleyicisi Kemal Alemdaroğlu’nun bu işlerdeki en etkili yardımcısıydı.
Başörtüsü krizi, Türkiye’deki kamplaşmayı tırmandıran ve laik kesimi tecrit ederek laiklik kavramının içini boşaltan bir kriz olarak tarihimizdeki yerini aldı. AK Parti’nin kalıcı başarılarının arkasındaki temel etkenlerden birisinin başörtülülere yapılanlar olduğunu artık net bir şekilde görebiliyoruz.
Nur Serter, elitist, ulusalcı otoriterliğin en seçkin sembollerinden biri. Halkı küçümseyen azınlık despotizminin tipik temsilcilerinden Nur Serter’i, Kemal Alemdaroğlu’nun ülkemiz entelijensiyasına kazandırdığı eşsiz bir değer olarak da tanımlayabiliriz. Aynı ‘seçkin değerler sistemi’ni, ondan öncesinde Canan Arıtman benzer bir kusursuz zarafetle temsil ediyordu. Cumhurbaşkanı’nda Ermeni kanı arayan bu anlayış aşırı milliyetçilik tabanından yükseliyordu.
Deniz Baykal tarafından Meclisimize kazandırılan Nur Serter’e Kemal Kılıçdaroğlu da sahip çıktı ve onu ikinci kez Meclis’e taşıdı. Nur Serter, birçok olayda olduğu gibi Dersim katliamı tartışmaları çıktığında da ‘ikna odaları’ çalışmalarının tesadüf olmadığını gösteren bir tavır sergiledi. 

Dersim katliamını savundu
CHP Dersim (Tunceli) Milletvekili Hüseyin Aygün, birkaç ay önce 1937 yılındaki Dersim katliamını gündeme getirmiş ve bu tarihle CHP’nin hesaplaşmasını isteyen bir çağrıda bulunmuştu. Aralarında Nur Serter’in de bulunduğu bazı CHP milletvekilleri Hüseyin Aygün’e tepki göstererek bir bildiri yayımladılar: “Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü 1920-1940 arasındaki dondurulmuş bir zaman dilimine hapsederek, o tarihteki dünya koşullarından soyutlayıp kimi kez hakarete vararak insafsızca eleştirenler kervanına CHP’den, içimizden birilerinin de katıldığını gördük. CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün bir yayın organına yaptığı açıklamalar, bu çerçevede kabul edilebilecek değerlendirmeler değildir. Bunları tekrar etmek istemiyoruz. CHP’ye oy veren, zor koşullarda mücadelesini yürüten ve umut olarak görmek isteyen milyonlarca yurttaşımız haklı olarak bu gelişmelere isyan etmektedir. En başta Sayın Genel Başkanımız olmak üzere CHP organlarını bu konuda tavır koymaya ve gereğini yapmaya davet ediyoruz.” 

İkna odaları
Nur Serter, başörtülü üniversiteli kızlara yapılan baskılara doğrudan sahip çıkmaya, ‘ikna odaları’yla övünen açıklamalar yapmaya devam ediyor.
Şu sözler ona ait: “Vicdanen pırıl pırılım. Hayatta yaptığım en iyi şey ikna odalarıydı. Eğer o çocuklara o günkü mevzuat, yönetmelik gösterilip de kayıt olmak için şartlar şunlar denmemiş olsaydı, gelin ne olur okuyun denmeseydi, bu kızlarımız şimdi üniversiteye girememiş olacaklardı. Konuşulmuş, durum anlatılmıştır, asla baskı olmamıştır. Mevzuatı göstererek okumaları için onların önünü açmaktan başka bir şey yapmadım ben. Zaman zaman haksız saldırılara karşı keşke yapmasaydım, kapının önünde bekleselerdi dediğim oluyor çünkü çok haksızlık yapıldı bana. Ama sonra düşündüğümde vicdanen pırıl pırılım.”
Nur Serter’in temsil ettiği ideolojiyi de dünya görüşünü de iyi tanıyoruz. İnsan zekâsının olabilecek en yüksek noktasını temsil eden bu ideoloji artık bir duvara dayanmış durumda. Toplumun bir kesimini zararlı gören, küçümseyen, kamplaşmayı kışkırtan Nur Serterlerle CHP’nin nereye kadar gidebileceği üzerine uzun uzun konuşmaya gerek yok.
Bizi tek parti iktidarına mahkûm eden bu anlayıştan kurtulamadan, Türkiye’de çok partili gerçek bir demokrasi kurmak pek mümkün görünmüyor. Muhalefete mahkûm bir muhalefetle yaşamak artık fazla gelmeye başladı. Bir parti 10 yıldır iktidardaysa, muhalefet muhalefet etmesini bilmiyorsa ve hâlâ öğrenemediyse elden ne gelir?
Nur Serter’in ‘pırıl pırıl vicdanı’ CHP için bir çaresizliğin ilanından başka bir şey değil.