Aslında bu fotoğraflardan çok gördük. Hepsi silik soluk; gizlice çekilmiş, sanki görmek istemeyenlerin inançsızlığıyla bulutlanmış kayıtlar.
2009 yılının 23 Nisanı’nda Hakkâri’de 14 yaşında bir çocuk polis copu ve gazdan kaçarken dereye yuvarlanıp başını taşa çarparak ölmüştü.
Yine 14 yaşındaki Turan’ın ise bir Özel Harekâtçı tarafından öldüresiye dövülürken çekilmiş fotoğrafını şimdi kaç kişi hatırlıyor acaba?
Özel Harekâtçı, Turan’ın kafasını dipçikle parçalıyordu o enstantanede. Başka fotoğraflarda Turan’ın sıska vücudu giysilerinden adeta boşalmıştı. Küçük ergen bedeni aldığı darbelerle sanki uçup gitmişti. Başının arkasında dipçiğin açtığı derin yara insanın içini kaldırıyordu. Kafası arkadan göçmüş gibi görünüyordu.
Kırların Kürt çocuklarından birinin daha kafasının patlatılması, o sırada fotoğrafı çekilmemiş olsa, tuzukuru batılılar için bir tevatür, bir PKK oyunu olarak kalabilirdi. Oysa bu kirli fotoromanda polisin çocuğu tekmelediğini, dipçiklediğini açıkça görebiliyorduk.
O zaman da sormuştuk.
Bu fotoğrafları görmek, mutlu bir birlik ve beraberlik umudu içinde yaşayan insanların memleket algısında bir değişiklik yaratacak mı acaba?
Yüzlerce çocuk taş attıkları için yıllarca hüküm giyerken, daha birkaç yıl önce 12 yaşındaki Uğur ayağındaki terliklerle vurulmuşken, küçük çoban çocuklar mayınlarla sakat kalır ya da yanlışlıkla vurulurken kılı kıpırdamamış olanlar Turan’ın fotoğraflarından sonra bu ülkenin geleceği üzerine vicdanları ve adalet duygularıyla yepyeni bir söz üretebilecekler mi?
Henüz durduğumuz yerden ufuk görünmüyor. Bölge çocukları 23 Nisan’ın bayramları olduğundan habersiz her yıl o gün sakatlanıyor, öldürülüyor hâlâ.
Bu yıl 23 Nisan’a lise öğrencisi İbrahim Oruç’un polis kurşunuyla katledilmesinin acısıyla giriyoruz.
Yukarıda gördüğünüz fotoğrafta, bir polis İbrahim’in bir kurşunla vurulup yere düşmüş ölüsünü tekmeliyor.
İbrahim’in cesedinden, dinmeyen hıncını alıyor devletin memuru. Onun ölüsünün dişlerini kırıyor.
20 Nisan günün dökümünü çıkaralım mı? 18 yaşındaki Oruç’un öldüğü, iki kişinin de ağır yaralandığı gün, polis sokaktaki vatandaşın üzerine gerçek mermiyle ateş açtı. Gültekin Kuşlu da bir kurşunun göğsüne isabet etmesiyla ağır yaralandı, Abdülkerim Gümüş’ün de bacağına kurşun isabet etti. İkisi de Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedavi altına alındı.
Çok sayıda gaz bombasının kullanıldığı eylemlerde, sadece o gün 90 kişi hastanelik oldu. Nusaybin’deki yaralılardan üçünün çocuk olduğunu bildiriyor yerel haber ajansları.
Evinin önünde oynarken başına gaz bombası isabet eden 2.5 yaşındaki Y.B. hastanede tedavi altında.
10 yaşındaki G.A.’nın yüzü, atılan gaz bombasıyla yandı. Plastik mermi isabet eden 11 yaşındaki H.E. de yoğun bakımda.
Ertesi gün açıklama yapan İçişleri Bakanı Osman Güneş işte bu olayların üstüne ‘müdahalenin orantılı’ olduğunu söyleyebildi.
Bakan’ın şu sözlerinin yukarıdaki fotoğrafın altına yazılmasını istiyorum. Tarihe kalsın. Belki yüz yıl sonra insanlar Bakan’ın sözleriyle birlikte bu resme baktıklarında şu yaşadığımız cehennemden neden bir türlü çıkamadığımızı şıp diye anlar. Başka hiçbir söze gerek kalmadan dağdakileri, ovadakileri, şehirlerdekileri, Ankara’dakileri anlayıverirler: “Bismil’de güvenlik güçlerimizin müdahale etmesini gerektiren bir durum gelişti. Olaya güvenlik güçleri orantılı bir şekilde müdahale etti. Şu anda orada olağanüstü bir durum yok. Vatandaşlarımız sakin.”
“Bu tür olaylarda, bu tür şeyler olabiliyor. Şimdi inceliyoruz; nasıl yaralandılar, neden oldu? Güvenlik kuvvetlerimiz duruma hâkim. Biz ayrıca gerekirse konuyu incelemek üzere müfettiş de görevlendirebiliriz.” 

Orantıya bakın
Pekiyi bu savaş nasıl bitecek? Vurulmuş yerde yatan 18 yaşındaki İbrahim’i tekmeleyerek ağzını burnunu dağıtmak devlet tarafından orantılı ilan edildiği sürece her söze kan bulaşacak.
Kaddafi’nin Esad’ın vahşeti karşısında demokrat örnek pozunda dururken bebeklerin üstüne atılan bombaları orantılı bulan AKP hükümeti; kendini yaralayan, yaşlılar ve çocukların üstüne gaz bombası fırlatıp onları ıslatan polis şefini tokatlayan BDP milletvekilini densiz ilan edivermişti.
Sebahat Tuncel’in bombalara karşı attığı tokatı orantısız bulan, çok ayıplayanlar İbrahim’in ölümünü, ölüsünü tekmeleyenlerin nefretini orantılı buluyor.
Bu vahşi oran kaybıyla Kürtlere bakanlar, kaçınılmaz olarak karşılarında nefret ettikleri düşmanlarını görüyorlar. Bunca nefret, bunca yitirilmiş adalet duygusu, bunca vicdansızlık karşısında, ne kadar zor olsa da yıkıcı öfkenin pençelerine düşmeden, dağlara vurmadan burada kalıp barış hakkımızı inatla savunmalıyız.