Geçen gün New York Times gazetesinde yayımlanan Taner Akçam yazısı milli hassasiyetleri rencide etti, muhafazakâr köşeleri öfkeyle titretti.
Doğaldır. Ele güne karşı yekvücut olan Türk halkı resminde bir arada durabilmek için yetiştirilmiş nesilleriz.
Kendi aramızda her konuda tartışır gibi yaptığımıza bakanlar demokratik olgunlaşma konusunda epeyi yol kat ettiğimizi düşünebilir. Ama tartışmalar, sonuçları değiştirmeye yetmediği gibi ‘düşman dış dünya’ya ‘servis edildiğinde’ devlet muhalifi olanlar, karşılarında sağcı-solcu, liberal-muhafazakâr, İslamcı-Kemalist bir blok bulacaklardır. Bu memlekette vatandaş olmanın birinci önşartı had bilmek, hudut tanımaktır.
Taner Akçam’ın yazısının muradı önemli değil elbet. İşaret ettiklerinin büyük kısmına katılıyor olsanız da NYT’de Türkiye ve Türkler hakkında eleştirel şeyler yazmış olmasının sizde kötü bir his, berbat bir düş kırıklığı, hatta düşmanca duygular yaratması beklenir.
Başbakan ve değerli kabinesinin ikide bir ortalığı ayağa kaldıran demeçlerle muhalifleri kötü niyetli dış dünyanın maşası olmakla suçlaması boşuna değil.
Ama benim derdim yıllarca yazmış olduğum bu konuda yeni inciler dökmek değil. Bu yazının derdi, yeni başlayanlar için Türkiye siyasetini izleme yolları üstüne küçük bir ipucu sunmak.
Kimin elinde, kimlerin güdümünde, hangi âlemde olursa olsun devlette devamlılık şartının göstergesi olarak devletimizin kimi daimi memurları vardır. Bunların başında gelen küçük öfkeli adamlardan biri, evet yanılmadınız, Fatih Altaylı’dır.
Bildiğimiz yegâne mesleği gazeteciliktir. Ama kendisi o ünlü Zeitgeist’ın ta kendisidir. Zamanın ruhunu tartmak isteyen, bir zahmet bu küçük adamı izlemek zorundadır. Alametifarikası olan ‘delikanlı adam’, ‘basının Kadir İnanırı’ imgesine çalışırken sözgelimi demokratik açılımlar revaçtaysa demokratlıkta sınır tanımaz. Danışmanlarını sosyalistlerden seçer. Milliyetçilik rütbe sağlıyorsa milli hassasiyeti çığlık çığlığadır. Şimdi de Taner Akçam ve NYT üstüne esip kükremiş:
“Geçen hafta Serdar Turgut’un önemli bir yazısı vardı. Bir yerlerde Türkiye’ye karşı düğmeye basıldığını anlatan yazısı. Dün bunun çok önemli bir örneğini gördük” diye başlamış yazısına.
Serdar Turgut’u ciddiye ve gazetesine alan yegâne delikanlı ya, kendisinden çok daha sarsak olduğu ve her şeye rağmen sivilceli bir utanç duygusuna sahip olduğu için çoktan silkelenmiş olan Turgut’un önemli saptaması zannettiği şey, Cumhuriyet tarihinin altın klişesi. Türkiye’ye karşı düğmeye basılmışlık dediği elbette TC devletine yönelik eleştirel yaklaşımın güçlenmesi. Haydi yiğit gazeteci Kardak Fatihi’nin yazısını okumaya devam edelim:
“Hatırlayacaksınız, geçen haftalarda WSJ düşürülen uçağımızla ilgili birtakım iddiaları gündeme getirmiş, Başbakan Erdoğan da gazeteyi ağır biçimde eleştirmişti. Şimdi de New York Times, Türkiye aleyhtarı bir yazıyı yayımladı. Bunda garipsenecek bir şey yok aslında. New York Times, Türkiye’den pek hazzetmez. Bunu da sık sık bel altı vuruşlarla gösterir. Ama bu kez bel altının da altına inmiş ve bacak arasına tekme atıyor.”
Bu dil, silbaştan tarih öncesine döndüğümüzün en ciddi göstergesidir. Türkiye’den ‘hazzetmeyen’ gazeteler, bel altı vuruşlar, hatta apış arası -delikanlıyı en fazla ürkütecek olan- tekmeler, vb.
‘Düşürülen uçağımız’ konusu kepaze bir müphemlikle suratımıza sırıtırken elbette Altaylı’nın yeri Başbakanının yanı olacaktır. WSJ de kim oluyor? Ama Altaylı’nın artık çoktan aşmış olduğumuzu sandığımız dili, resmi gazete dilidir.
Akçam’ın Türkiye Cumhuriyeti’ni geçmişiyle yüzleşmeye çağırması neden bel altı vuruş kategorisine oturtuluyor?
Çünkü Altaylı, Başbakan, Bakan İdris Naim ve benzeri zevat için yüce devletimizin namlı katliamları, köy boşaltmaları, cezaevi ve yargı zulümleri, işkenceleri, kayıpları, faili meçhulleri, velhasılı bütün kanlı marifetleri BİZİM, hepimizin bel altında korunuyor. Hatta açıkça apış aramızda saklıyoruz bu berbat hakikatleri. Grekoromenci münevver ordusu olarak kendileri adil, kurallara uygun bir mücadele talep ediyor, dış ve iç dünyanın hainlerinden. Oysa gümrük kapılarından dışarıya apış aramızda bir şeyler kaçırabilmek mümkün değil.
Yazısının son paragrafında NYT’nin Taner Akçam’ın makalesini hem İngilizce hem de Türkçe yayımlamasına ve duyurusunu Twitter üstünden yapmasına dikkat çekilerek bu tutum ‘Düpedüz Türkiye düşmanlığı’ olarak adlandırılıyor. Son cümle de çok vurucu:
“Görünen odur ki, AK Parti iktidarı ve Türkiye, artık Batı medyasında ‘yükselen’ değil, ‘düşmekte’ olan bir değerdir. Ancak bunun Türkiye’ye yansımaları pozitif olmayacaktır. Batı medyasının bu tavrı, iktidarı ‘daha demokratik’ değil ‘daha otoriter’ olmaya götürecek, bu otoriterliği de ‘Batı’nın Türkiye’ye düşmanca tavrı’ üzerine oturtarak toplumsal temelini bulacaktır. NYT’nin, WSJ’nin düşmanlığının bedelini yine Türk halkı ödeyecektir.”
Mükemmel bir mantık, değerli bir gazetecilik. Taner Akçam TC Devleti’nin günahlarını örtbas etme inadını eleştiriyorsa bu, bedelini halkımızın ödeyeceği bir duruma yol açar. İyi.
Ama zamanın ruhuna abone olma peşindeyseniz, Kardak Fatihi’nin şu ‘saptamasına’ özellikle dikkat edin:
“Türkiye düşmanlığıyla meşhur, kimliği ve kökeni müphem Taner Akçam’ın Türkiye’ye düşmanlık dolu bir makalesini yayımlıyor.”
İşte, dönüp dolaşıp gelmiş olduğumuz nokta budur. Kendisini ‘duayen gazeteci’ zanneden Altaylı, büyük ihtimal ‘tarihçi’ zannettiği partnerinden Akçam’ın şeceresine bakmasını rica etmiş. Bakmışlar ki muğlak bir durum, bir kan karışıklığı var.
Altaylı’nın böylesi bir özgüvenle açıkça ırkçılık yapabilmesinin nedeni, zamanın ruhuna güvenmesidir. Akçam’ı ‘kökeni müphem’ diye eleştirirsen 1915’te, 1937’de devletinin yapmış olduğu katliamları da itiraf etmiş olursun. Ama nerede duayenimizde o zekâ!
Ey okur. Kendisine her fırsatta apış arası kontrolü yapıldığından, oralarının hırpalandığından yakınan devletimizin gerillaların sünnetini denetlediği, nesep mühendisliğiyle Hrant’ın katline yol gösterdiği günler geride kaldı sanıyorsan aldanıyorsun. Fatih Altaylı’dan al haberi.
Devletimizin daimi memuru olan o küçük adamdan.