Nükleer santrallar konusunda kafası öteden beri karışık biriydim. Olsun mu, olmasın mı?
Bu soruya kesin bir yanıtım yoktu.
Uzun yıllar böyleydi.
1980’lerde gazete yönetirken de kararsızdım.
Nükleer santralların Türkiye’de güncelleştiği zamanlarda konuyu tartışmaya açmış olsam da, kararsızlığım devam etmişti.
Hatırlıyorum.
Ukrayna’da yaşanan, bizi de Karadeniz üzerinden bir ölçüde etkileyen Çernobil faciası sonrasında kafam daha netleşmişti, nükleer enerji konusunda...
Ama sesim o tarihlerde de kararlılıkla çıkmamıştı. Bu açıdan gazete içinde de eleştirildiğimi anımsıyorum.
Ak Parti hükümetinin Ruslarla, herhangi bir ihaleye bile gerek görmeden, Mersin-Akkuyu’da bir nükleer santral inşa edilmesi için varmış olduğu anlaşma beni düşündürmüştü.
Fakat o zaman da gereken tepkiyi koymamıştım.
Şimdi koyuyorum:
(1) Nükleer santrallara karşıyım.
(2) Hükümetin Akkuyu’da nükleer santral kurma konusundaki inadından bir an önce vazgeçmesi için Başbakan Erdoğan’a çağrı yapıyorum.
(3) Çünkü, Japonya’daki Fukuşima felaketinden sonra daha hâlâ nükleer santral inadını sürdürmenin ‘insanlığa karşı bir suç’ olabileceğini bile düşünüyorum.
(4) Japonya kâbusu sonrasında nükleer santralların ne kadar büyük, ne kadar feci bir güvenlik riski oluşturduğunu görmemenin adı aymazlıktır, eski deyişle gaflettir.
Bir başka deyişle:
Nükleer enerji vazgeçilmez değildir.
Nükleer enerji ucuz değildir.
Nükleer enerji güvenli değildir.
Yıllar yılı bunların tam tersine inandırıldık.
Hatta kandırıldık.
Japonya’da yaşananları dehşet içinde seyrederken, bu gaflet uykusundan artık uyanmak zorunda olduğumuzu gördüm.
Evet öyle.
Gaflet uykusundan uyanmak lazım.
Ben uyandım.
Hâlâ uyanmayan varsa uyansın. Nükleer tehlikeye hep birlikte karşı çıkalım.
Japonya’da yaşanan korkunç faciaya bundan böyle kayıtsız kalamayız.
Ve de kayıtsız kalmamanın en iyi yolu nükleer enerjiyi insanlığın gündeminden silmektir.
Çağrımı yineliyorum:
Nükleer enerjiye, nükleer santrala hayır!
Mersin-Akkuyu’da nükleer santrala hayır!