MANCHESTER
İçimde maçın heyecanı dallanıp budaklanırken Old Trafford’a doğru yürüyorum.
Hava bulutlu, kurşuni.
Rüzgarla birlikte yağmur atıştırıyor.
Manchester United’in kutsal futbol mabedi Old Trafford ya da hayaller sahnesi...
Kale diyenler de var.
Düşürebilir miyiz bu ‘kale’yi?..
İçimde yine o tuhaf duygu uyanıyor.
Tıpkı yıllar öncesindeki gibi.
2000 yılı Mayıs ayı.
Kopenhag’a uçuyorum, Galatasaray’ın Arsenal’le UEFA Kupası finalini seyretmek için. Karmaşık duygular içindeyim. Arsenal gözümde büyüdükçe büyüyor.
Tesadüfen birlikte uçtuğumuz bir İngiliz futbol adamı, İsviçre’nin Grasshopper takımının hocası (şimdiki İngiliz milli takımının hocası olan Roy Hudson) beni rahatlatıyor.
“Merak etme, kupa sizin!” diyor, gayet emin dille, “Sizin takım hem başarıya aç, hem de çok iyi oyunculara sahip. Buna karşılık Arsenalli futbolcular kupaya da, şöhrete de, paraya da fazlasıyla doymuş durumdalar. Baksana daha iki yıl bile olmadı Dünya Kupası’nı kaldıran neredeyse bütün Fransız topçular Arsenal’de. Ama siz yolun başındasınız. Kupanın bir kulpunu yakaladınız, artık bırakmazsınız.”
Ve UEFA Kupası bizim olmuştu.
Arkasından Devler Ligi Şampiyonu Real Madrid’i devirip Avrupa’nın Süper Kupası’nı kaldırmıştık Monaco’da.
Fatih Terim’li Galatasaray’ın bu büyük başarısıyla birlikte hem Cimbom’un, hem Türk futbolunun çıtası birdenbire yükselmişti.
Psikolojik bir eşik geçilmişti.
“Biz de yapabiliriz, artık biz de bu kupaları kaldırabiliriz!” duygusu içimizde uyanmıştı.
Cimbom’un 2000 ruhu buydu.
Ama ne yazık ki, 2000’lerin başında bu ‘zirve’yi planlayıp ‘başarının altyapısı’nı oluşturamadığımız ve ‘sistem’ini kuramadığımız için de birkaç yıl sonra inişe geçmiştik.
Avrupa unutulmuştu.
Böylece ‘2000 ruhu’ da yitip gitti.
Ama şimdi kapımızı yeniden çalıyor.
Geçen sezondan itibaren -özellikle Şükrü Saracoğlu’nda kaldırılan kupayla birlikte- bu ruhu yine hissetmeye başladık.
İşte, dün akşamüzeri Old Trafford’a doğru yürürken içimde uyandığını belirttiğim o tuhaf duygu, bu ‘2000 ruhu’yla ilgili.
Bu bir özgüven duygusu.
Kendine güvenmekle ilgili bir his.
Manchester United’den hiç de korkmayan, Old Trafford kalesini de düşürürüz diye düşünebilen damardan bir Galatasaraylının yeni haleti ruhiyesi...
Yıllar sonra bu ruh halinin yeniden kapımızı çalmış olması hayra alamettir Galatasaray için...
Elbette futbol bu.
Her türlü sonuca açık olduğu için güzeldir, ‘güzel oyun’dur.
Hiç kuşkusuz farkındayım.
Yeşil sahada duygulardan daha çok futbolun acımasız gerçekleri ağır basar. Ama kendine güven duygusu olmadan da bir şey olmaz.
Birazdan Avrupa’nın ilk üç dört takımından biriyle kapışacağız. Evet, geçen sezon ligde de, Avrupa’da da fena halde tökezlemiş ve çok eleştiri almış, gelirleri, borsa değeri baş aşağı gitmiş olan bir takım bu.
Ama adı yeter!
Nerden baksan 26 yıllık, 26 kupalı Sir Alex Ferguson’ın Kırmızı Şeytanları bu takım...
Yenilebiliriz, fark da yiyebiliriz.
Ama dünyanın sonu olmayacak.
Çünkü artık kendimize güveniyoruz.
Özgüven katsayımız yükseliyor.
Ayrıca içi boş bir şişinme değil bu. Takım iyi ve her geçen gün iyiye gidiyor. Form grafiği yükseliyor.
Fatih Hoca ve ekibi, geçmişin de tecrübe birikimi -ve Başkan Ünal Aysal’ın da desteğiyle- Galatasaray’ı yükselişe geçirmiş durumda...
Sarıkırmızılı takım yıllar sonra beni yeniden heyecanlandırıyor. Geçmişte olduğu gibi yine seyretmekten keyif aldığım topçularımız var.
Takımlar tünelin ucunda gözüktü.
Kıyamet kopuyor Old Trafford’da.
‘Kırmızı şeytanlar’a müthiş tezahürat.
Ve işte Fatih Hoca.
İlk kez Old Trafford’da. O kendine has, iki yana salına salına, Adanalıyık yürüyüşüyle kulübeye doğru geliyor. Ağzındaki koca çikleti şimdiden cak cak çiğneyen Alex Ferguson’la tokalaşıyor.
Haydi bastır Cimbom.
‘Şeytan’a pabucunu ters giydir!

Avrupa yolumuz uzun
Old Trafford’da 1-0 yenildik ama bu maç böyle bitmeyebilirdi.
Yenildik ama bu Galatasaray daha çok iş yapacak ve Avrupa yolu uzun olacak bir takım.
Direkten dönen toplarımızla, hovardaca ezdiğimiz fırsatlarımızla bu maçı çevirebilir, puanla da dönebilirdik İstanbul’a.
Manchester United elbette iyi bir takım.
Ahmet Çakır’ın deyişiyle akına çıktılar mı, su gibi akıyorlar. Hem pas organizasyonları, hem birlikte oynama alışkanlıkları, hem kişisel becerileri çok üt düzeyde.
Biz ise su gibi akamıyoruz.
Tutukluk yapıyoruz.
Maç boyunca bunu çok yaşadık.
Ama daha yolun başındayız.
1-0’lık yenilgi dünyanın sonu değil.
Maçın başlarında savunmamızın paniği, özellikle sol tarafın koridor haline gelmesiyle kolay bir gol yedik daha oyuna ısınamadan. İlk 10 dakikada bunaldık.
Selcuk gununde değildi.
Melo çok aksadı.
Burak, Elmander etkisiz kaldılar.
Hamit ikinci yarı düzelmeye başladı.
Amrabat’ın, Hamid’in direkten dönen sutları büyük talihsizlikti, yazık oldu. İkinci yarıda da Emre’yle Burak’ın sutlarına yazık oldu. Umut’un daha macın basında sakatlandığı pozisyon mutlak bir penaltıydı.yarının son 15 dakikası oyunu dengeledik. İkinci yarıda da zaman zaman pozisyonlar yakaladık, baskı kurduk, patlamalar yaptık, hatta arada bir bunalttık Kırmızı Şeytanları.
Ama cok kolay geçtiler bizim orta sahayı, çok rahat geldiler.
Muslera iyiydi, hele penaltıyı kurtarırken.
Semih’le Dany oyun geliştikçe düzeldiler, iyi oynadılar.
Son söz:
GS’nin yolu daha uzun Avrupa’da. Fatih Hoca’nın aslanları daha iş yapacak Devler Ligi’inde, yanlışlardan da dersler çıkartarak, zaalarını gidererek...