Şimdi deveye sorsak, “Neren eğri?” diye…

Ne diyecek ki.

“Komuta krizi” de öyle.

En doğrusu sanırım “Devlet krizi”.

“Kriz bu kez teğet bile geçmeyecek” diyene nazire; langadank devletin orta yerine konuşlanmış kriz.

Neden devlet krizi, neden orta yeri?

Çünkü, bu devlet yarı sivil, yarı askeri. O da şimdilerde.

Askeri yarının cumhuriyetini temsil ettiği de palavra; sivil yanın safi demokrasi olduğu da.

O yüzden, her iki gelenek de, çatışırken bile, “çizgi dışına çıkan başkaları”nın hallinde mutabıktır hep.

Sivil iktidarı idam eden 27 Mayıs darbesi ardından “darbeci” diye hep birlikte Aydemir ve Gürcan’ın asılması da odur…

12 Mart’ta darbenin çarptığı AP ile darbecilerin hep birlikte “Üç fidan”ı asması da odur…

12 Eylül darbesinin yüzde 90 destek sağlaması da o.

Sivil iktidarlar, askerin askeri ezmesine; askeri iktidar odakları, sivillerin sivilleri ezmesine ses etmediği gibi…

Hepsi birden, “aykırılar”ın defterinin dürülmesinde birbirine yaslanmıştır.

***

O yüzden gülüm, bu “Devlet krizi”!

1. İktidar, apoletli tavra pabuç bırakmamış görünse de, devleti idare etmekte kriz yaşıyor ve kriz yaratıyor…

2. Ordu komuta kademesi, hem iktidarını kaybediyor, hem kaybetmek istemiyor, hem de yargı üstünde kaybettiği vesayeti (kendi lehine) iktidardan bekliyor.

(Komutanlar, yargının iktidara bağımlı olmasına kızıyordur belki, ama eski Genelkurmay Başkanı, iktidarın yargıya müdahale etmesinden değil, etmemesinden şikayetçi oldu!)

 

***

Saflarımıza göre bin tür yorum mümkün.

Kimine göre cumhuriyet elden gidiyor…

Kimine göre demokrasi yerli yerine geliyor!

Kusura bakmayın ama, ne gelen var ne giden!

Gidenlerin cumhuriyetçiliği, gelenlerin demokrasisi birinci derece şüpheli zaten.

Bu ülkede gelip gitme meselesine, öncelikle 50 bin ölünün hesabı açısından bakardım.

Komutanların esas hesap vermesi, esas utanması gereken, esas istifa gerektiren; 30 yıla yakındır bitmeyen savaş, binlerce şehit, Aktütünler, Dağlıcalar, Silvanlar olurdu…

Ölüme boca edilen gencecik askerler, erler, uzmanlar, astsubaylar olurdu…

Toplu mezarlar, infazlar, darbeler, muhtıralar olurdu!

10 yıla giden bir iktidarın esas hesap vermesi gereken, bizi bu kadar çok öldüren ve öldürmeye devam eden basiretsizlikleri olurdu.

O yüzden…

Demem o ki…

Sayın hükümet, sayın komutanlar…

“Devlet krizi” de yanlış; bunun adı “Devletinizin krizi”!

 

***

 

Şu var elbet:

İstifa, ister baskıya maruz kaldığından, ister kendi baskın sökmediği için olsun; yine de haysiyetli davranıştır…

Eğer, iktidar ordu el ele, Kürt meselesinde yeniden “ savaşan şahin” olmayı tercih eden bir devlette, bu gidiş kimileri için cepheden de kaçmak, lojmanlara çekilmek değilse!

 

***

 

Yoksa, ne alttaki kararın komuta heyeti cumhuriyetçidir…

Ne de, bir yerel gazeteciyi bir yıl mesleğinden men ettiren, itirazı olan öğrenciyi aylarca tutukluluk, yıllarca mapuslukla kovalayan zihniyet demokrattır.

Komutanlar, yargının bağımsız olmadığını söylüyorsa, haksız sayılmazlar…

Ne ki, TSK’da, yargısız infazları, iki dudak arası oda hapislerini, insani ve mesleki hakların gaspını, bağımlı askeri yargıyı normal bulan; güçlüyken yargıya brifing verip hizaya sokanlar şimdi hangi hukuktan bahsedecek?..

27 Nisan muhtıracısı komutanları görevden alamayan, ülkenin en temel sorununu yine silaha havale eden iktidar da hangi demokrasiden!

Bir amca ya da teyzenin ikisine de sorması lazım ayrıca:

12 Eylül darbesinde ne iş yapıyordunuz evladım, diye!

 

Ordu iktidar el ele

 

 “Devletiniz”, iş alttakinin hakir görülmesine, ölüme yollanandan haysiyet esirgenmesine gelince, ne güzel uzlaşır:

Bakın, istifacı komutanlar yönetiminde, Genelkurmay ve Hava Kuvvetleri’nin, 20.07.2011 tarihli, “1660…” sayılı “Yönerge değişikliği”ne:

Eskiden, “oğlu-kızı subay olan” astsubay ve uzmanlar, subay orduevine sivil kıyafetle refakatli ve günübirlik girebilirmiş (Oğlu-kızı subay olmayan giremez!)…

Şimdi, terakki olmuş, artık “diğer ebeveynler gibi” refakatsiz, ancak yine sivil kıyafetle girebilirlermiş!

Akıllı kartın arkasına da “Albay filancanın babasıdır” yazılacakmış.

Bu ayrımcılık komutanları da, iktidarı da hiç rahatsız etmedi. Dün de bugün de! Bunların normal olduğunu anlatanlar AKP bakanlarıydı! Çünkü, her ikisi de kendi çapında iktidardır ve her iktidar, tahakkümle maluldür!

Personelinden, şehitlerinden, ölüm adaylarından, onların apoletsiz ama kan ter dolu üniformasından bu kadar sıkılan, onları arasına almayan ve ancak çocuğu kendilerindense “Diğer ebeveyn” seviyesine yükseltmeyi büyük iş zanneden bir ordu ise zaten vicdani krizdedir!

Bacakları, kolları, yüreği kopmuş gazi olsa dahi giremiyor; ancak çocuğu subaysa, o da üniformasını saklayarak, kendini gizleyerek lütfen kabul ediliyor!

Sonra… hak, hukuk, gak, guk!