Eurovizyon’a gidecek olan Can Bonomo’ya ilişkin bir okurun işaret ettiği hususa değinmek istiyorum bugün. Bonomo ile ilgili Ekşi Sözlük notlarından birine göz attığınızda aramızda yaşama nasıl bakanların olduğunu daha net bir biçimde görüyorsunuz. Bir bölümünü sizlerle paylaşayım:

“sırf yahudi olduğu için ülkenin yarısı tarafından sevilmeyen insan değil, sırf siyasi bir müzik turnuvasında türkiye’yi temsil edeceği için sevilmeyen bir insandır.?? bu memlekette yeri geldi ahmet kaya’nın şarkılarını ulusalcılar bile dinledi. ama mesele siyaset oldu mu iş değişir. ahmet kaya siyaset yaptı ve başına gelmeyen kalmadı. can bonomo da kendisine bu sebepten dolayı getirilecek eleştirilere katlanmak zorunda. çünkü kendisi sadece yahudi olduğu için orada. bu memleketin türkü, müslümanı orada değilken, o bir yahudi olarak orada. neymiş, can bonomo türkmüş. hadi yea? bi savaş çıksa katılır mı türkiye için savaşa peki? diyelim israil ile savaşıyoruz. bu siyasetle politikayla imkansız da böyle bişi, diyelim oldu işte. can bonomo kimin için savaşıcak? onu bırak, iran’la bile savaşsak can bonomo yine katılmaz savaşa.?? öyle bedava kimlik yok aga.”

Ne kadar “güzel” bir yerde duruyoruz.

Cümleleri açmak isterim: Sırf Yahudi olduğu için sevilmeyen insan. Buradaki “sırf”ın anlamı nedir? “Sırf” Müslüman olduğumuz için 11 Eylül’ün kefaretini bir biçimde ödemek durumunda kalan “bizler” değil miydik? Yüzlerce insan boş yere cezaevlerine düştü, işkenceler gördü. Dolayısıyla “gerektiğinde herkes herkese yapar” mantığı iyi bir mantık değil. Bunun ırkçı, önyargılı bir tavır olduğunu kabul etmek ve aynısını başkalarına yapmamak, yaptırmamak çok önemli. 11 Eylül’ün hemen ardından gelen bir dönemde ABD’de kendi halinde bir dükkâna girmiştim. “Sırf” kredi kartımın üzerindeki ismim ve İngilizcedeki aksanım ona yabancı geldiği için benden pasaport istemişti kasadaki gencecik kız. Çok net hatırlıyorum: “Kimliğim beni potansiyel bir suçlu yapmaz” demiştim ona. Ardından aldığım bütün malları dükkanda bırakıp çıkıp gitmiştim. Kimliğim üzerinden gerçekleşen bu üçüncü sınıf yabancılaştırma efekti acayip canımı sıkmıştı. Mesaj belliydi: “Bizden değilsin, o halde bir tehditsin!” Diyelim ki ben Türk kökenli Amerikalı bir vatandaş olsaydım, anadilimde konuşma hakkımı ifade etmem beni politik bir şahsiyet mi kılardı? Türkçe şarkılar söylemek istemem Amerikalıların gözünde beni vatan haini mi yapardı? Diyelim ki yaptı; bunun doğru olduğuna inanmamız mümkün olur muydu?

Doğuştan kimliklerimizi seçemeyiz. Burada atlanılan esas bu. Seçebildiğimiz tek şey yaşam içindeki eylemlerimizdir, kısacası yaşam içindeki seçimlerimiz. İlle “bir kimlik” aranıyorsa bu seçimlerden oluşabilir kimlik. İnsanlara bu gözle bakmak hepimiz için en sağaltıcı olandır. Can Bonomo, Yahudi kimliğini seçme olasılığı olmadan dünyaya gelmiştir. Kimisinin Ermeni, kimisinin Azeri, kimisinin Türk kimliğini seçme olasılığı olmadığı gibi. Önemli olan bu halimizle ne kadar insan olabildiğimizdir. Bizi biz yapan bu kimlikler değil, yaşamımız boyunca irademizle yaptığımız seçimler. Buna inanmazsak, doğuştan bizim gibi olmayan, bize benzemeyen herkesi tehdit olarak görmeye devam ederiz. Kuşkusuz suçlamak da bir seçim! Ama yaşamın işleyiş biçimine uygun bir seçim değilÖ Kestirme, kolaycı bir yol; üstelik bunu hemen hepimiz arada bir yaparız. Malum beyindeki kodlamaların dibi yoktur! Önemli olansa bunu bir biçimde fark edebilmek galiba. Bu yolun insani bir yol olup olmadığını kafamızda ölçüp biçebilmek. Belki sonrasında özgür olabilmekÖ Gündüz Vassaf’ın bir yazısında dediği gibi yani: “Özgürlük beni ben yapan aitlik üniformalarımdan, dinden, bayraktan, anne-babamdan, coğrafyamdan, yüzyılımdan kurtulmam. Benden kurtularak ben olabilmem. Yıldız tozunun zerreciğinde küçülerek evrenle bütünleşebilmem.”

Gelelim Eurovizyon’da yarışma fikrineÖ Eurovizyon. Şu ülkemizin bitmeyen prestij arayışının kilitlendiği isim! Neredeyse AB’ye girmekle eş tutulan o yarışmaÖ Yarışmanın bu halini bir yana bırakalım ve Türkiye’yi bu yıl temsil edecek Bonomo’nun seçimine bakalım. Hiç kuşku yok ki savaşa girmekten daha iyi bir seçim onunkisi! Sanatıyla ülkesini temsil etmek! Hatırlatalım: Can Bonomo orada bir şarkı söyleyecek. Dünyanın en evrensel diliyle, müzikle yapacak bunu.

Aranılan bir seçim varsa budur. “Sırf” budur.

Kendisine buradan bol şans diliyorum.

***


Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nün etkinleri bu hafta boyunca devam ediyor. Bugün saat 17.30’da “Kadın Dilinden Barış Mücadelesi” adlı bir panel var. Güney Kampüs, Demir Demirgil Salonu’nda. Yarın ise Kürt kadınlarının zorunlu göç deneyimlerini anlatan “Ne Değişti” kitabınının yazarlarının katıldığı bir panel var (O kitabı sizlere tanıtmıştım. Okumanızı öneririm). Yine Güney Kampüs’te, bu kez Kırmızı Salon’da.