Dr. Naval El Saddavi, Mısır’ın dünya çapında tanınan önemli aydınlarından. Özellikle kız çocuklarının sünnet edilmesi geleneğine karşı çıkmış ve bu nedenle başı derde girmişti. Ayrıca dini konularda yazdığı yazılar nedeniyle devlet içindeki etkili muhafazakâr kesimlerin saldırısına uğramış, tutuklanmış ve ‘şeriat’a karşı geldiği gerekçesiyle eşinden boşanmaya zorlanmasıyla dünya çapında ilgi çekmişti.
Mısır’a 5 yıl önce ‘Doğu Konferansı’ grubuyla yaptığımız gezi sırasında ülkenin önde gelen bütün siyasi akımlarının, sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle görüşmüştük. Naval El Saddavi’den de (İpek’le birlikte) özel bir randevu almıştık. Devasa büyüklükteki bakımsız bir apartmanın Nil Nehri’ne bakan bir dairesinde eşi Profesör Şerif Hateta’yla birlikte bizi kabul ettiler.

Saddavi’den ayrılmaya zorlanan eşi Şerif Hateta, bunu reddetmişti. Mısır’da ikili bir yasal sistem işliyordu. Ceza Kanunu laik, Medeni Kanun ise şerri idi. Bir kadın ya da erkek şeriat yasalarını çiğneyen bir suç işlediğinde Şeriat Mahkemesi onu cezalandırabiliyor, eşinden ayrılmaya zorlayabiliyordu. Bir kâfirle bir inananın evli kalması sisteme göre yasaktı. Naval El Saddavi ve eşi, Mısır siyasi tablosu içinde etkili figürler olmamalarına karşın önemli aydınlardı.

Şiddete karşılar
Mısır’a yaptığımız gezi sırasında toplumsal yaşamdaki en etkili aktörün Müslüman Kardeşler olduğunu gördük. Ancak yasal olarak ortalıkta yoktular, çünkü partileri yasaktı. Örgütlenmeleri engellenmişti. Buna rağmen Mısır Barolar Birliği, Mısır Tabipler Odası gibi en büyük sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri Müslüman Kardeşler’dendi. Gazeteciler Sendikası içinde ise her görüşten gazetecinin yer aldığı bir koalisyon yönetime gelmişti.
Mısır’da büyük ölçüde göstermelik bir parlamenter sistem var. Hüsnü Mübarek’in kurduğu parti hiçbir şekilde büyük çoğunluğu elinden bırakmıyor. Bunu değişik yasak yöntemleriyle gerçekleştiriyor.

Mısır’ın rengârenk siyasi yaşamı içinde Hıristiyan Araplar, liberal aydınlar, Nasırcı diyebileceğimiz mo-dernist milliyetçiler değişik eğilimleri oluşturuyorlar. Bütün bu akımlar, Mübarek yönetiminin sıkı baskısı altında ayakta kalmaya çalışıyorlar.
Bütün bu görüşmeler sırasında ‘Müslüman Kardeşler’in(“Ihvanı Müslimin”) en etkili siyasi güç olduğunu defalarca fark ettik. Bu akımın temsilcileriyle de konuştuk. AK Parti’yi ve Türkiye’nin Avrupa Birliği macerasını merakla izliyorlardı. Çok partili sistemden yana olduklarını, şiddeki reddettiklerini söylüyorlar ve Mısır’da demokrasinin kurulmasını arzuladıklarını vurguluyorlardı.

Ne istiyorlar?
Mısır’da Batı destekli diktatörlüğün sonunun geldiği ortada. Peki bundan sonra ne olacak? İran türü totali-ter rejimin kurulmasından endişelenenler var. Bugün değişik bir dünyada yaşıyoruz. Sokaklara dökülen Mısırlıların ‘demokratik rejim’ istediklerini, “Batılı ülkelerden neyimiz eksik” sorusunu sorduklarını görüyoruz.Tabii, demokrasi özlemi duymak her zaman demokrasiye ulaşmakla eşanlamlı olmuyor.
Türkiye örneği yalnız Mısır’ın değil bütün dikatörlük altındaki İslam dünyasının önünde duruyor. Tunuslu İslamcı lider Gannuşi’nin ülkesine dönüşünde AK Parti’yi model göstermesi anlamlı.
Mısır’ın demokrasiy-le imtihanı, bütün İslam dünyasının kaderini etkileyecek kadar önemli bir imtihan olacak.
Tabii, Naval El Sad-davi ve Şerif Hateta’ların bu gelişmeleri nasıl yorumlayacaklarını da izlemek gerekiyor...