1. Yıl 2001. Bush yönetiminde, “neocon”, neo-muhafazakâr denen, çoğu İsrail’e adanmış; Irak, Suriye, İran’a takmış bir ekip ağırlıkta.

2. Eylül 11. ABD’deki saldırılar ilk gerekçeyi, en zayıf halka Afganistan’la veriyor.

3. Türkiye’de çok ilginç bir dönem. Büyük depremden sonra, kriz patlamış, milleti ve koalisyonu sarsmış. ABD Ortadoğu’ya müdahalede baş üstüne diyecek müttefik istiyor. Ama iktidar göçüyor!

4. Büyük medya son anda, ona çok hizmet vermiş koalisyonu sırtından bıçaklıyor. Suni bir parti oluşturulmak isteniyor. Başka bir parti ise, 28 Şubat küllerinden, halk eliyle iktidara yürüyor.

5. ABD’nin şahin kanadının da dua ve temennileriyle, önce emir komuta, sonra dışında darbe senaryoları hazırlanıyor.

6.: ABD (ve Türkiye de) Irak’a girecek. Türkiye hem savaş ve göçlerle, hem içerideki muhalefetle, hem PKK eylemleriyle karışacak; acemi hükümet yönetemeyecek, ordu şart olacak.

7. Daha liderini başbakan yapamamış acemi hükümet telaşla ABD’nin istediği tezkereyi hazırlıyor. Lakin, iktidardaki özellikle Milli Görüş kökenliler ile CHP engelliyor. Büyük medyanın ABD sopasıyla ülkeye şantaj yapan savaş çığırtkanlığına rağmen!

8. Cheney, Rumsfeld, Wolfowitz, Perle gibi “neocon şahinler” çok öfkeli; ihanet sayıyor, misilleme hevesi büyüyor.

9. Garip tecelli: ABD’den ve darbeden ürken iktidarın özgüveni geliyor. Oyu yüzde 37 ama, işgal ve savaşa karşı halkın yüzde 80 desteği mevcut. Batı’da, özellikle sol partiler ile halkların büyük çoğunluğu nezdinde, Ortadoğu ve dünyada Türkiye’nin, Meclis’in, hükümetin itibarı zıplıyor. AB süreci bile böyle hızlanıyor. Bush yönetiminin klasik kanadı, şahinlere rağmen, Türkiye’de bir darbe tasarısından tamamen vazgeçiyor.

10. ABD’li “yeni-muhafazakâr” ekip, bir sürü yalanla inşa edilmiş Irak işgalini yürütürken, “ihanet eden AKP”ye karşı, hem buradaki elçisi Edelman’ın oyunlarına hem de açık ve örtülü misillemelere abanıyor.

11. Ses getiren suikastların, (yeniden) “terör”ün coşmasının, en az yüzde 80’lik vicdan koalisyonunun dağıtılmasının “tesadüfen” denk geldiği yeni süreç.

12. Yeni darbe tasarıları o sıra. İsrail ve ABD’li şahinlerle kankalık halinde! 27 Nisan muhtırası sonrasına kadar bu ekibin üst komuta seviyesinde “ideolojik” etkisi çok fazla.

13. Ne ki, şahin kanadın gücü, Bush yönetiminin son döneminde epey tasfiye oluyor.

(Uğursuz maddeye geldik; arayı hızla geçip yakın dönemi saralım!)

***

Ergenekon hesaplaşması; İsrail’le “One minute”, Suriye ve İran’la ilişkilerin çok gelişmesi hep aradaki dönemin köşe taşları. Ve hemen hepsi birbiriyle, önceki dönemin his ve bilgileriyle bağlantılı!

(Torbaya atılmış bir sürü ilgisiz insan dışında) “Ergenekon ve Balyoz meselesi”nin özüne, “Rusçu, İrancı askerler” diye “Fransız” kalıp ıskalayan arkadaşlara inat!

***

Sonra birden “mucize” oluyor:

1. ABD’li İsrail hempası “neo-muhafazakâr” ekibin (Irak bittikten sonra) Suriye ve İran takıntıları asla değişmiyor. İsrail’inki de.

2. Türkiye ise “One minute” ve “Mavi Marmara” sürecinde İsrail’le en kötü dönemde.

3. Lakin, nasıl oluyorsa… anide bastıran “Arap baharı”nın da baş döndürmesiyle, kaşlar da dönüyor, taşlar da.

4. O da ne! Türkiye (yine) “eksen değiştiriyor!”

5. Özellikle 2011 başından itibaren, ABD’li “neo-conlar”da Türkiye aşkı başlıyor. Bir zaman nefret ettikleri AKP’ye övgülerle.

6. Ekibin önemli isimleri, “Türkiye’nin güvenli bölge oluşturup sonra Suriye’ye müdahalesi ve isyancılara desteği”ni, Ankara’dan önce dillendiriyor.

7. Bir zaman “İslamcılık”tan nefret eden şahıslar; “laik Arap diktatörlerine karşı İslamcılar” edebiyatına bile dalıyor.

8. Çok işledikleri tema, “Şam’ın Alevi azınlık iktidarına karşı, çoğunluktan yana Sünni Türkiye”. “Alevi, yani Şii” dedikleri Şam darbe alınca, “Şii İran ve Hizbullah”ın da menzile daha çok girecek olması vs.

9. Bu sayede, önce ABD, sonra İsrail’le yine kanka bir Türkiye.

10. Artık eski kankası Şam’a düşman, Tahran’a karşı füze kalkan bir Türkiye! (“Bir kısım PKK” bu kez Suriye ve İran yörüngesinde!)

9 yıllık bu hikayeye “muhafazakâr demokratın neo-muhafazakârlaşması” diyeyim!

Salt dış politika değil; demokrasi ve terör meselesine bakış dahil!

İsteyen düşünebilir, neydik ne olduk, biraz kime benzedik; kim kimden neden nefret ediyordu, neden sevdalandı, diye!

 

Not: Suriye’nin (ve başkalarının) “halklarını ezen diktatörlük olması” bu dönüşümde ikincil mesele olmalı! Çünkü, ezmeye, dün de eziyorlardı. Esad Türkiye’yi ikinci evi yapmışken, Şam yine Şamdı!

Bu atmosfer içinde, ciddi kaynaklar, İngiltere’nin İran’ı vurma hevesine dair haberler çıkardılar.

Ve ne tuhaftır ki, Gazze’ye (Türkiye’den) hareket eden gemiler burada düğün bayramla, devlet töreniyle uğurlanmadı artık.

Deniyor ki, “Devlet, gemilerde Türk olmasını istemedi.”!

Marmara “Mavi” olabilir ama, politika ve diplomasi kirli beyaz yahut duman grisidir!

 

Son dakika!

Futbolun sihri bu.

Beşiktaş’ın son zamanlarda takım gibi oynayabildiği, iyi oynayabildiği, futbolu hep birlikte severek oynadığı tek maçın son dakikasının da ötesi.

O sırada Beşiktaş kalesinin önünde olanlar tablo gibiydi.

O saniyeler içinde, bir kalecinin topa üç kez müdahale etmesi, üç kez çizgiye yanaşan topun geri gelmesi, yorgun Beşiktaşlıların topun önüne vücutlarını atışı, yorgun Kievlilerin topu tekrar tekrar kazanıp kaleye gönderme telaşı; o renk, ter, endişe, gayret cümbüşü, bedenlerin, kolların, ayakların havada uçuşu, Kiev kalecisinin bir ara Beşiktaş kalesine en yakın oyuncu oluşu… hepsi futbol tarihinin en müthiş sahnelerinden biriydi.

O sahnede, futbolun kim bilir kaç spor dalının unsurlarını da barındırabildiği için kitleselleştiği de fısıldıyordu işte.

Son saniyenin asla son saniye olmayabileceğini de!

Bir futbol maçında, stattan asla erken çıkılmaz Sevgili Can Ağabey!