İlkel Alevifobik söylem milliyetçi muhafazakârların öylesine iliklerine kadar işlemiş ki sürekli bir muhafazakârın dilinde benzer şablonlarla karşımıza çıkıyor.

1998 yılında Recai Kutan’ın “Suriye’de bir nevi sapık Alevi anlayış olan Nusayriler iş başında” demesinin üzerinden 13 yıl geçti. Bu vahim zihniyetteki Kutan’ın siyasi geleneğinden, kendisini “muhafazakâr demokrat” olarak adlandıran, bazılarının “mucize” diye nitelediği AKP çıktı. Ama her geçen gün bir kez daha görüyoruz ki - hele hele konu Alevilik olunca - zihniyette değişen pek bir şey yok.

Hüseyin Çelik’in, Kılıçdaroğlu’na yönelik söylediği “Niçin savunuyorsunuz Suriye’deki Baas’çı rejimi? Açıkçası aklıma başka kötü şeyler de geliyor. Suriye’deki Baas’çı rejim yüzde 15’lik kitleye dayanıyor. Acaba Sayın Kılıçdaroğlu mezhep yakınlığı dayanışmasıyla mı Suriye’ye bu manada sahip çıkıyor?” sözleri, Kutan zihniyetinin, aynı ayrımcı söylemin endişe verici bir tezahürü.

Acaba Çelik’in bu sözlerinin altında, Fethullah Gülen’in herkesin malumu olan o meşhur videosundaki zihniyet mi var? Gülen orada aynen şöyle diyor: “Fakat aslen Nusayri olan Ermenilerden, Süryanilerden meydana gelmiş aslen Nusayri olan Tunceli civarındaki Aleviler bu işin arkasında. Bunlar Türkiye’de gaileler açtığı zaman devletinizle, ordunuzla bu işin karşısına çıkamazsınız. Ve bunların dinleri yoktur.” (Bkz. http://www.youtube.com/watch?v=bukQZhav6n4 )

Nusayri, Ermeni ve Süryani yurttaşlarımıza yönelik bu ayrımcı söylem, ayrımcılığının yanı sıra olgusal olarak da neredeyse tamamen yanlış. Aleviliği biraz bilen birisi Dersim Alevilerinin, Nusayri Alevisi olmadığını bilir. Anlaşılan akademisyen Çelik de bu konulardan pek anlamıyor. Kafalarındaki şablon: Sünniler ve ötekiler...

İşin aslı, Dersim Aleviliği ile Nusayri Aleviliği arasındaki farkların bu bağlamda bir önemi yok. Zira, bu ayrımcı söylemin hedefi, tüm renkleriyle Alevi inancı…

Bu zihniyet Sünni olmayan her şeye, özellikle heterodoks her inanca aynı kibirle yaklaşıyor. Onu ancak kendi istediği biçimde, Sünniliğe benzer bir biçimde yeniden tanımlayarak asimile ettiğinde kabul ediyor. Muhafazakârların heterodoksi konusundaki cehaleti, heterodoksiye duydukları nefret bu sorunun önemli kaynaklarından biri…

Bakın Fethullah Gülen Ekim 1992 tarihli Sızıntı Dergisinin 165. Sayfasında ne diyor: “Dün Yunanla, Bulgarla, Ermeniyle, Slavla her yerde kargaşa çıkarıp başımıza gâile açanlar, şimdi de Sırplıyla, PKK ile, Ermeniyle, Nusayriyle, Râfıziyle aynı şeyi yapıyorlar..ve vazgeçeceğe de benzemiyorlar.”

Yine, Gülen, 27.09.2001 tarihli “Son Semavî Afetlerin Anlattığı” adlı yazıda şöyle diyor: “İşte bu itibarla denebilir ki, PKK ile vuruşmada ölen insan bizim insanımız. Bizi orada birbirimize vurduran Ermeni ve Nusayrî güçleridir.” (Bkz. http://tr.fgulen.com/content/view/11682/3/ )

“Diyalog”dan, “hoşgörü”den söz edenlerin, bir heterodoks inanç sistemi olan Nusayrilik hakkında bu derece saldırgan ifadelerle konuşması, bu ülkenin neden demokratikleşemediğinin ipuçlarını barındırıyor olsa gerek. (Bu arada, yine Ermenilere yönelik ayrımcı söylemin de, Nusayrilere yönelik ayrımcı söylemle kol kola olduğunun da altını çizelim.)

Hüseyin Çelik, boşa uğraşmasın, sırf mezhep dayanışmasıyla Suriye'deki zulümlere sahip çıkacak Alevi bulamaz, ama sırf farklı mezhepten olduğu için Suriye'nin, ABD tarafından vurulmasını savunan muhafazakar bulmakta hiç zorlanmaz.

Öyle ya, 2004'deki NATO zirvesi sırasında güya anti-Amerikancı olan bazı “İslamcı” yazarların Bush’un elini sıkmak için nasıl yarıştığını, Bush ile aynı fotoğraf karesine girmekten nasıl mutlu olduklarını görmüştük.

Oysa ki, aynı zirveye semah dönmek için davet edilen Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği'nin Başkanı Ali Kenanoğlu, bu daveti reddederken bakın neler demişti: “Semah, barışın simgesidir. Alevi semahın, askeri topluluğun önünde yer alması mümkün değil. Semahın özü, sözü anlatımının merkezinde insan vardır. Semah 72 millete aynı nazarla bakar. Irak ve Filistin'de yaşananlara NATO'nun sessiz kalması kabul edilemez.”