İstanbul gibi bir şehir için binlerciklerle ifade edilen bir oy farkıyla belediye başkanlığı yapılamayacaksa; bütün seçimlerin kaçar oyla sonuçlanması gerektiğine dair tam listenin bir gecede hazırlanıp, Resmi Gazete’de yayımlanması zaruret arz etmektedir. Ülkenin beka sorunudur. İvedilikle hazırlanması, ülkede kaos haline gelmiş sonlandırılamayan son seçimin sonucunu anında bitirecektir. Demokrasimiz, böylece şaibesiz ve bize özgü sisteme kavuşacaktır. Ne mutlu bize, 23 Nisan geliyor, kutlu bize.

Anlaşılmayacak bir konu olmamasına rağmen, ufak tefek bazı açıklamalarda bulunmamı mazur görün.

Birilerinin “bir oyla bile seçim kazanılır.” sözünü hiç dikkate bile almadan devam edelim.

Bayburt, küçük bir il. Belediye başkanı seçilebilmek için en az, bin oy fark atmak gerek. Dokuz yüz doksan dokuz oy alan biri, başkan oldum diye heveslenmemeli.

Kırıkkale, çok küçük bir il değil. Elli bin oy farkla başkan seçilmek için iyi bir sayı. Bu farka erişemediysen, başkan olacağım diye umutlanma.

Konya Büyükşehir Belediye başkanlığı için (adı üstünde büyükşehir), iki yüz elli bin fark olmalı. Daha az oyla başkan olma hayali kurma.

İzmir, memleketin göz nuru… Küçük bir fark yakışır mı hiç. Buraya da beş yüz bin takdir ediyorum. Bu sayıyı bulamadıysan başkan olmayı aklından bile geçirme.

Ankara, devletin başı… Başkent. Bana kalsa oyların yüzde yüzü alınmadan başkan olunamayacağının Anayasa’ya değiştirilemez bir madde olarak konulması harika olur. Aslında Ankara’nın, Cumhurbaşkanı’nı, bakanları ve üst düzey bürokratları barındırması göz önüne alındığında, büyükşehir belediye başkanına gerek olmadığı, bir parça zorlama yorumla anayasa hükümleri arasına sıkıştırılabilir. Ama yine de biraz esneklik göstererek, demokrasiden yana tavır alınmasını tavsiye ediyorum. Bu sebeple, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçilebilmek için en az, yedi yüz elli bin farkla ipi göğüslemek gerek. Aksi halde ‘başkan oldum’ diye, rüya görmeyin.

İstanbul, büyükşehir olmanın ötesinde bir metropol. İstanbul’un, Avrupa ülkelerinin birkaç tanesinden daha büyük oluşu, onun farklı bir statüde değerlendirilmesi taleplerini haklı kılar. İstanbul’dan daha küçük devletler, başbakanlar tarafından yönetildiğine göre, İstanbul’un da hiç olmazsa eski bir başbakan tarafından yönetilmesi doğru olur. Bu nitelikte aday bulunamaması durumunda, eski meclis başkanlarından birinin seçilmesi isabetli olur. Böyle bir aday bulunamamış olması halinde; hem başbakanlık hem de meclis başkanlığı yapmış birinin seçilmesi mükemmel olur. Hatta ve hatta, devlet kademelerini basamak basamak çıkmış birinin; bakanlık, başbakanlık ve sonrasında meclis başkanlığı yapmış olması, diğer adayların cv’leriyle başvuru yapmalarını gerekli kılan bir hal arz ettiğinin farkına varılmalıdır. Bunun yasal zemini kısa zamanda hazırlanmalıdır. Demokrasiden anlamam, ama yukarıda belirtilen kriterleri taşımayanların aday adaylıkları kabul edilmemelidir. Seçim, bu kriterleri taşıyan adaylar arasında yapılmalıdır. Yukarıda belirtilen kriterlere sadece bir kişinin haiz olması durumunda, bu kişi başkan ilan edilmelidir. Böylece seçimlerin milyar dolarları bulan harcamalarından ve haftalar süren şaibelerinden kısa yoldan korunmuş oluruz. Seçimlerde gerekli olan oy farkı ise en az iki milyon olmalıdır. Yedi yüz yetmiş yedi tepeli şehre yakışan bu farkı bulamayanlar, başkan oldum diye hiiiç hiiiç hiç hava atmasınlar. Başkanlığı rüyalarında görmelerinden haberdar olunmasa da, rüyalarını anlatmalarının suç teşkil edecek yasal bir yolu bulunmalıdır.

Bu saydıklarım, naçizane demokrasiden nasipleniş seviyemle alakalı bir öneri. Diğer il ve ilçelerle ilgili değerlendirmeler yapılıp en uygun farklar atanmalıdır. Köy, belde, ilçe, il, büyükşehir, metropol…

Ama Malazgirt üç oyla kazanılabilmeli.