MAKUL ŞÜPHE

Adalet Bakanlığı Roboski’de ve her yerde hukuku katletmeye devam ediyor. En son 7-8 Ekim’den sonra polis devleti yasalarını güçlendirmek için yeni güvenlikçi yasaları meclise taşımış, tüm tepkilere rağmen geçirmişti. Bu yasalar arasında polisin 'makul şüphe’ ile gözaltına alma yetkisi de vardı. Bu yasa ile polis terörünün hat safhaya çıkacağı söyleniyordu ve bu gerekçeyle gözaltına alınan birçok makul şüphe vakası da gazetelere yansıdı.

KATLİAMIN YENİ ADI MAKUL İNANÇ OLDU

AKP Hükümeti bir benzeri uygulamaya da Roboski dosyasına verdiği cevap ile imza atmış oldu. Üç sene önce Roboski sınırında devletin yaptığı katliam ile 34 sivil yurttaş yaşamını yitirmişti. Üç senedir hak mücadelesi yürüten Roboski halkı ve dostları her şeye rağmen Türkiye’nin iç hukuku ile adeta mücadele ederek hukuksal anlamda da mücadele veriyorlardı. Her şeye rağmen bu güne kadar bir adım dahi yol alınamadı. Anayasa Mahkemesi (AYM)’ne kadar tüm mahkemeler katliama karşı aynı şeyi söylediler. ‘Koordine hatası’, ‘kaza’ denilerek takipsizlik kararı verdiler. Her şeye rağmen aileler iç mahkeme yolunu ısrar ile kullandı. Roboski dosyası 2014 senesinin temmuz ayında yüz avukat ile AYM’ye taşındı. Temmuz ayından bu güne ise mahkeme sessizliğini korudu.

Adalet Bakanı birkaç gün önce AYM’ye savunma amacı ile 30 sayfalık bir yazı gönderdi. Bu yazının sadece bir paragrafında olan zihniyeti sizinle paylaşacağım bakın adalet Bakanı ne diyor: "Daha sonra bir hata olduğunun anlaşılması, kullanılan gücü otomatik olarak haksız hale getirmez. Aksini düşünmek, devlete ve kanun adamlarına görevlerini yaparlarken, belki de kendilerinin ve diğerlerinin yaşamlarına zarar verebilecek gerçekçi olmayan bir külfet yüklemek olur. Bununla birlikte olayın içinde bulunduğu koşullar, güç kullanılmasını gerektiren makul bir inancın varlığını göstermektedir".

Makul şüpheden makul inanca nasıl polis devleti olma yolunda adım attığımızı göstermesi açısından ibret verici.

İki seneyi aşkın bir zamandır yaşadığım Roboski üzerinden anlatımlarıma devam etmek istiyorum. Dosyamızı adım adım takip edenler iyi bilecektir ki dönemin başbakanı ve şimdilerin cumhurbaşkanı olan Recep Tayip Erdoğan bizim mahkeme sürecimizi etkilemek adına elinden ne geliyorsa ardına koymamıştı. Sağır sultan bile askeri yargının durumunun ne hallerde olduğunu bilirken, dönemin Başbakanı ‘siz askere güvenin’ diyebilmiştir. Önce ‘terör’ demiş o yüzden senelerce onunla yetkili mahkeme bizi oyalamıştır. Sonra tavır değiştirmiş ve orada olan ‘bir kazadır’ deyince de mahkeme aynen dönemin başbakanını dinlemiştir. Yerel mahkemeler maalesef bu konuda sınıfta kalmıştır.

Hükümetin verdiği 30 sayfalık savunma ile Türkiye’nin en üst yargı mekanizmasına da ayar verilmiş oldu.

AYM’Yİ BÜYÜK BİR SINAV BEKLİYOR

Bir Türk filmi gibi, AYM’nin sonunda ne olacağını da daha yargılamanın başında görmüş gibi olduk. Asıl hayati soru, hükümetin oluşturduğu baskıyı kırabilecek bir hakimin anayasa mahkemesinin o koltuğunda oturup oturmadığı. Sindirilmiş olan yerel mahkemeler gibi kendisine icazet veren kurumu mu takip edecek, izleyip hep beraber göreceğiz.