Küba ekonomisi, 26 Temmuz Hareketi’nden sonra; Fidel Castro, Raul Castro, Che ve Camilo komutanlığında, devrimin 1959 yılında sonuçlanmasından kırk yıl sonra çeşitli değişimler ve reformlar yaşamaya başladı. 1961 yılı ABD’nin uygulamaya soktuğu ambargo ile beraber, özellikle Sovyetler Birliğinin çökmesiyle, Küba ham petrol ve enerji kaynaklarından mahrum kaldı. Şimdilik bu eksikliğini Venezuela ve Çin ile aşağı yukarı gidermeye çalışsa da kendi içerisinde yine de çeşitli reformlara gitmek zorunda bırakıldı.

Ülkede 2010’dan itibaren birçok reform yapıldı. Küba halkı sahip olduğu arabalarını, evlerini satabilir hale geldiler. Küçük berberler ve kuaförler serbest çalışan kişilere bırakıldı. Küçük turizm işletmelerinin özelleştirilmesiyle birlikte, peso yüzde 8 devalue edilerek, ülkeye daha fazla turist çekilmesi amaçlandı. Ülke genelinde bankalarda da çeşitli reformlar gerçekleştirildi. Böylece Kübalılar banka önlerinde uzun kuyruklar oluşturarak, borç alabilme koşullarına bakmaya başladılar. Alabildikleri bu borçları küçük işletmeler, çiftçiler ve özel girişimciler ihtiyaçlarına yönelik kullanırken, bazıları ise evlerini tamir ettirebilemek gibi sıradan ihtiyaçları için kullanıyorlar. Bunun yanında yakın dönemde, bankacılık sektöründe çekler ve atm kartları da kullanılmaya başlanacak.

1 Ocak’tan itibaren hızlanacağı belirtilen reformlar özellikle; küçük marketler, marangoz, elektronik ve araba tamiri işleri, fotoğrafçılık gibi ufak çaplı işletmelerde serbest çalışabilecek kişileri kapsamakta. Bu işletmeler piyasada fiyatları kendi isteklerine göre belirleyebilecek ve bu girişimlerinden dolayı devlete vergi verecekler. Ayrıca 2010 sonunda kamu dışında yüzde 10 civarında çalışan işçi sayısı oranı, 2016’ya kadar yüzde 40 düzeyine getirilerek, devletin maaş ve çeşitli sosyal refah harcamalarının azaltılması planlanmakta.

Küba, yaşadığı ambargo ve ekonomik zorluklara rağmen insani kalkınma bakımından gelişmiş bir ülke, Türkiye ile karşılaştırırsak;

İnsani Gelişim Endeksi (HDI) sıralamasında 51’inci sırada, Gayrisafi Yurt İçi Hasıla 62 milyar dolar, kişi başına düşen gelir 5,520 dolar, okuma yazma oranı yüzde 100 denilebilir, ortalama yaşam süresi 79 yıl, kadınlar erkeklerden daha uzun süre yaşıyor, bebek ölüm oranı binde 5 civarında, sosyalist bir ülke olmasından dolayı işsizlik oranı yüzde 1,6, şu anda nüfusu 11 milyon ve nüfus artış oranı yüzde 0.1 seviyesinde seyretmekte.

Türkiye’deki durum ise; HDI sıralamasında 92. Sırada, Gayrisafi Yurt İçi Hasıla miktarı 734 milyar dolar, kişi başına düşen gelir 9,890 dolar, okuma yazma oranı yüzde 90, ortalama yaşam süresi 73 yıl, Türkiye’de de kadınlar erkeklerden daha fazla yaşıyor, bebek ölüm oranında Küba’nın çok gerisindeyiz, üçüncü dünya ülkesi olarak adlandırılan bu ülkede bebeklerin ölümü daha az, Türkiye’de ise bu durum binde 18 seviyesinde seyrediyor. İşsizlik oranı yüzde 9 civarında, nüfus 74 milyon, nüfus artış oranı ise yüzde 1.3 seviyesinde.

Türkiye gelişmekte olan bir ülke konumundayken, kalkınma bakımından Küba’nın çok gerisinde seyretmekte. Hem sağlık, hem de eğitim bakımından Küba daha fazla gelişmeyi başarmış. Uygulanan ambargolara rağmen yaptığı sosyalist reformlarla bir adada yaşamayı, var olmayı başarmış. Ancak bu duruma ne kadar dayanabileceği bilinmemekte.

Dünya’nın gözü Küba’da çünkü, sosyalist ekonomi sistemine dayalı Küba’nın yok olup olmayacağı tahmin edilmeye çalışılmakta.

Sonuç olarak, her ne kadar Raul Castro “yapılan ve yapılacak olan reformlar sosyalist ekonomiden bir kaçış değil, sosyalist ekonomiye canlılık kazandırmak için yapılan değişiklikler“ olarak adlandırsa da Küba’nın, Sovyetler gibi bir üretim tarzı krizi mi yaşadığı, sosyalist üretim tarzını değiştirerek, kapitalist üretim tarzına bir geçiş mi gerçekleştirdiği, yoksa birikim rejiminin sürmesini sağlayacak, düzenleme tarzının kurumsal formlarına ait reformlar mı yürüttüğü, sanırım biraz zaman geçtikten sonra belli olacak.

twitter.com/eemreeunal