Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Suriye’deki işkencehaneleri, işkenceleri, ölümleri, baskıları anlatıp, Türkiye’nin Suriye’den daha iyi olduğunu söyleyince eleştirilerle karşılaştı.

“Niye Türkiye’yi Suriye ile kıyaslıyorsun” diye.

Kimle kıyaslasın peki?

Başbakan’la Dışişleri Bakanı, övünmeyi seven iki adam, on yıldır yönettikleri ülkeyi kiminle kıyaslayarak övünecekler?

Lüksemburg’la mı, İsveç’le mi, Almanya’yla mı, Britanya’yla mı?

AKP iktidarı, ekonomide gerçekten müthiş bir performans gösterdi, milli geliri iki bin dolarlardan alıp on bin dolarlara getirdi ama bizim ekonomik şartlarımız ancak “kendimizle” kıyaslandığımızda iyi.

Avrupa’nın “batan” ülkelerinin milli gelirleri bizimkinin neredeyse iki katı, “batmayanlar” ise bizim milli geliri yaklaşık üçe katlıyor.

Ekonomide başarılıyız ama Başbakan’ın Yunanistan’a fiyakalanıp, “onlar da kim, batıyorlar” dediğinde, “sen önce bizim milli gelire ulaş da sonra konuşursun” cevabını almasını engelleyecek bir düzeyde değiliz henüz.

Gene de keşke her işi ekonomi kadar başarılı götürselerdi.

Devlet, hukuk, demokrasi, şeffaflık, yaşam hakkı, eşitlik dendiğinde kendimizi kıyaslayıp övünebilmek için yüzümüzü Suriye’ye, Sudan’a, Yemen’e dönmekten başka çare yok.

Ekonomide Yunanistan’a laf atan Başbakan’ın, “demokrasi ve hukuk” konusunda Yunanistan’a sataşması mümkün mü?

“Onlar da kim, bizim demokrasimize baksanıza” diyebilir mi?

Ne Başbakan’ın, ne Dışişleri Bakanı’nın cesareti yeter Türkiye’yi demokrasi konusunda Yunanistan’la kıyaslamaya.

On yıldır yönettikleri ülkeyi demokrasi ve hukuk konusunda Yunanistan’la kıyaslamaya kalktıklarında “utançtan” başka bir şey kalmaz ellerinde.

Eh, durduk yerde utanmak istemediklerinden onlar da ne yapsın, “Suriye’den daha iyi durumdayız” demek zorunda kalıyorlar.

Halbuki bundan iki yıl önceki çizgilerinde dursalar, o gün gittikleri yoldan geri dönmeseler, o gün verdikleri sözleri tutsalardı bugün kendimizi hiçbir utanç duymadan Avrupalı ülkelerle kıyaslayabilecek bir düzeye gelirdik, en azından o yolda övünebilecek bir mesafe alırdık.

Ama AKP “Türkiye’ye hizmet edecek” bir araç olmaktan çıkarılıp “Erdoğan’a hizmet edecek” bir araç haline getirilince, akıllar da “Erdoğan’ın başkanlığına” takılınca biz “demokrasi yarışını” terkettik.

Demokraside “tek rakibimiz Suriye” kulvarına girdik.

Gerçi o yarışta bile Esed’den “siz kendinize bakın” mesajları alıyoruz, Suriye’nin diktatörü Türkiye’ye Kürt sorununu hatırlatıyor ve “farklı” olmadığımızı, aksine “benzediğimizi” söylüyor.

Allah’tan henüz o durumda değiliz ama o kulvarda hızla koşuyoruz.

Biliyorsunuz, içerideki tutukluların serbest kalmasını sağlayacak yeni bir yasa çıkarıldı.

Ergenekon, Balyoz, darbe sanıkları yakında salıverilecek.

Mahkûm olmayan adamın bir yıl tutuklu kalıp, 6 yıla mahkûm olduğu gün serbest bırakıldığı bir hukuk sisteminde, “hayır, o insanları bırakmayın” diyecek hali yok kimsenin.

Belli ki “Genelkurmay Başkanı’nın kibar davranması” karşılığında içerdeki generaller dışarı çıkarılacak.

Çıkarılsın, amenna.

Ama anlaşılıyor ki sadece generaller, Ergenekon, Balyoz, darbe sanıkları yararlanacak bu yeni gelişmeden.

Kürtler gene hapiste kalmayı sürdürecek.

MHP’nin hapisteki milletvekili bırakılacak ama BDP’nin milletvekilleri içeride tutulacak.

Bu bir tahmin değil.

Serbest bırakılmak için başvuran ilk BDP’li milletvekilinin başvurusu reddedildi bile.

Kaldırıldığı söylenen “Özel Yetkili Makemeler” bundan sonra başka isimlerle sadece Kürtler için çalışacak.

Kürt meselesindeki “muhteşem çözümsüzlüğün” kalfalığını yapan AKP, Kürt meselesini “çözmeden” bitirebilmek için “Kürtleri hapse atmak” gibi bir çare buldu sanırım.

Hepsini hapse attıklarında bir sorun kalmayacak.

Üstelik de hepsi “suç” işliyor, poşu takıyorlar, şarkı söylüyorlar hatta Başbakan’ı eleştiren pankart bile asıyorlar.

Şimdilik tek mesele 20 milyon Kürdü içine koyacak hapishane bulmak, daha onları içeri atmadan bile hapishaneleri cehenneme çevirmeyi becerdiler, insanlar içerde alev alev yanıyor.

Üstelik hepsi hapishanelerde Kürtçe konuşacak.

“Anadilde eğitim” sağlayamadık ama anlaşılan “anadilde hapis” sağlanacak:

“Buyrun, Kürtçe konuşanlar için yanan hapishanelerimiz mevcuttur.”

İsviçre’de evrenin sırlarını çözdükleri bir çağdayız, Türkiye’de biz “demokrasinin” sırlarını çözmekte aciz kalıyoruz.

Demokrasimiz yok ama “altı minareli” camimiz olacak, Çamlıca tepesine camiyi kondurdukdan sonra demeci de patlatırlar, “Böyle cami Suriye’de bile yok.”

Başbakan’ın medyası da “yok valla” diye el çırpar.

“Mesele övünmekse demokrasi teferruattır” arkadaşlar.

Bakan Türkiye’yi Suriye ile kıyaslamış, neyle kıyaslasın, kıyaslayacak Avrupalı bir memleket var da o mu kıyaslamıyor?