Ak Parti bitkin halde Türkiye’yi de bitirirken, 3 Kasım’da Ak Parti’nin iktidara geldiği tarihin onyedinci yıldönümü sevinçle kutlanıyor. “Genel Başkan” ve “Cumhurbaşkanı” sıfatlarıyla donatılan Erdoğan ve Ak Partililer “2023-2053-2071” ufuklarından bahsederken, aynı anda da “kırık kalpleri onarmak” kavramından söz edebiliyorlar. Kırık kalpli kurucu kadrosu arasında başta Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan kastediliyor kuşkusuz. Daha düne kadar “trenden inmek” ve “ümmeti bölmek” ile suçlanan isimler bunlar. Bunca sene ülke için neyin iyi ve yararlı olduğunu değil, kendi çevre ve ailelerinin çıkarlarına neyin, kimlerin ve nasıl hizmet edebileceğini düşünen bu siyasi hizip, içinden çıkıp giden ve istifa etme yolunu seçen veya seçtirilen milletvekilleri ile de büyük yara almaya devam ediyor. Parti başkanı Erdoğan Meclisteki grup konuşmalarında kendi partisinin seçilmiş vekillerine adeta yalvarıyor, hatta “aldıkları paranın (milletvekili maaşlarının) helal olup olmayacağı” gibi bazı ‘ince’ noktalara değinerek ve ufaktan bir çengel atarak, dini hassasiyetlerini bile cezbetmeye çabalıyor. Belki de o gün gelmiştir, evet, artık birileri hem dünyalarını hem de ahiretlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldıklarını düşünüyorlardır. Sadece boş bir vehim değil bu. Nedeni ise çok basit; “çünkü çaldılar”.

Oysa ülkede yolsuzluk ve menfaat ilişkileri yumağı diz boyu merhalesinde. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın kurucusu olduğu Medipolitan Sağlık ve Eğitim Hizmetleri Anonim Şirketi'ne 220 milyon 600 bin TL'lik yatırım teşviki verdi. Medipol Üniversitesine sırf Kavacık’ta tahsis edilen arazide inşa edilen yapının kapalı alanı tam 220 bin metrekare. Düne kadar paha biçilemeyen bir alanda yükselen adeta gösterişli bir kale. “Biz yaptık, oldu” veya “kıskananlar çatlasın” kalesi. Petrol fiyatlarında yaşanan her 10 dolarlık yükseliş, Türkiye'nin enerji faturasını yaklaşık 4 milyar dolar artırıyor. 2020 bütçesinde personel gideri 280 milyar, ödenecek faiz yükü ise 140 milyar lira civarında. Yeni gelir vergisi dilimlerine rağmen, gelir vergisini çoğunlukla bordrolu çalışanlar ödüyor. Kurumlar vergisi ise toplam vergilerin %10'u ancak oluşturuyor. Maliye Bakanlığımız yepyeni vergiler icat etmek durumunda kaldı. Bunların en dikkat çekenlerinden biri de "Konaklama Vergisi". Otel ve pansiyon gibi turizm tesislerinde kalan vatandaş, 2020 yılında %1, 2021 ve sonrasında ise %2 oranında bu yeni vergiyi de ödeyecek. Lüks konut vergisi ve trafik cezalarındaki artış ise bir başka devlete destek kalemi.

Merkez Bankasının Enflasyon Raporu içerisinde bile (elbette kendileri için gelecekte birer mazeret teşkil etmek üzere) şu ifadeler yer alıyor; “Türkiye’nin risk primi, diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla yüksek seyretmeye devam etmekte; döviz kuru oynaklığı da yüksek seviyelerini korumaktadır. Küresel belirsizlikler ve jeopolitik riskler ile birlikte değerlendirildiğinde ülke risk primi ve kur oynaklığının orta vadeli enflasyon görünümü üzerinde yukarı yönlü risk oluşturmaya devam ettiği değerlendirilmektedir.”

Pentagon'un yaptığı araştırmaya göre, Saddam'ın devrilmesinden sonra Irak'taki 370 bin silahtan 10 bini bulunabilmiş. Geri kalanı kayıp. Sanki daha geçen haftaya kadar ABD Türkiye ekonomisini ortadan kaldırmakla tehdit etmemiş ve Türkiye de yedi düvel ile papaz olmamış gibi, oraya çıkan sorunlar karşılıklı minik sitem dolu cümleler ile durum geçiştiriliyor. Sanki eşler arasında şiddet içeren bir kavga yaşanmamış da, ufacık bir gönül yarasına yol açan bir itişme, tatlı dilli bir söz dalaşı yapılmış gibi davranılıyor. İki liderin de sadece iç kamuoyuna oynadığı bu parodiyi milletçe ve hararetle izliyoruz.

ABD Temsilciler Meclisi, üstelik 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda, 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıyan kararı, üzerine de “yaptırım yasasını” geçiriverdi. ABD bütçesi konusunda bile anlaşamayan ABD Kongresi, konu Türkiye olunca bu kadar ezici bir çoğunlukla bütünleşir hale gelmiş durumda. Trump karşı olsa bile, tasarı Senatodan da üçte iki çoğunlukla geçerse, yasalaşıyor... “Oy çoğunluğu” denilen karar ve yasa tasarıları; 405’e 11 ve 403’e 16 gibi neredeyse “oy birliği” denilebilecek şekilde geçti ve bu, hiç kuşkusuz, Türkiye’nin dış politikadaki gücünün ve sahada zaferle sonuçlandığını ilan ettiği Barış Pınarı Harekâtının diplomatik sürecinin nasıl bir zeminde yürüyeceğinin göstergesi. Yedi cihan ile o kadar kavgalıyız ki, sanki yakında tek çareyi Orta Asya bozkırlarına dönmekte bulacağız!

Dünya üzerinde ezilen kesimler demokratik hakları çerçevesinde yavaştan başkaldırırken ve haklarını aramaya başlarken, Sarı Yelekliler hareketi, Benelüks ülkelerindeki çiftçilerin isyanı ve Amerika’daki otomotiv-metal işçilerinin eylemleri izlenirken, bizim sıkboğaz edilen necip, nezih ve güzide milletimizden tık yok. 'Allah tekeden bile süt çıkarır' diyerek siyaset yapabilen Sayın Başkan Erdoğan’a bel bağlandığı için. Yoksa tevekkülden hiç değil...