(Wikileaks bu kez, dünyanın her yerine, başka işlerinin yanında, “izlemek” üzere de konuşlanmış şirketleri teşhir etti.)

***

Hep böyleydi, ama bu kez şöyle farklıydı:
Kesin biçimde dediler ki, “Artık özgürlük, demokrasi, iletişim, bilgi, birey çağıdır”.
Öyle ya, “Avrupa üstündeki hayalet”in karikatür versiyonları da ortadan kalkmış, duvar yıkılmış, adları altında kalmış, altından otoriter kapitalist devletler, mafya cumhuriyetleri çıkmıştı.
Kıdemli Batılı demokrasiler tarihin sonunu getirmişti!

***

Tarihin sonu şuydu:
İnsanoğlu, kendini özgür zannederken tekrar maymunlaşabilir!
Özgürlük, piyasanın tayin ettiği kadardır.
Piyasa, az sayıdaki büyük sermaye sahibi ile büyük şirketlerin tayin ettiği kadardır.
Demokrasi için oy verirsin; iktidar da değiştirirsin ama çok az şeyi değiştirebilirsin.
Birey, tek başına güçlendirilip tek başına kaldığı için daha da güçsüzdür.
Bilgi çağı denen, tek taraflı “enformasyon”un çok dilde tercümesi olup…
İstediğin bilgiye kolayca ulaşabilir ama o bilgiyle istediğini yapamazsın.
İletişim özgürlüğü; bilgisayar, telefon, internet, sosyal medya ile tavana vurmuştur…
Lakin tavanda ve tabanda her anın izlenmekte, gözlenmekte, dinlenmekte, kayda alınmaktadır.

***


Beyaz adamın şaşkın kafası, sanmıştır ki, sırf siyah suçlular, Arap teröristler, şer devletleri hedeftedir.
Oysa asıl balık kendisidir.
Düşman; kendini makul bir dost sananları da kuşatmak, kafeste tutmak, zincirlemek, özgürlük illüzyonu, demokrasi halüsinasyonu dahilinde rehin almak için yemdir.
Düşman olmasa bile, mutlaka icat edilir!


***


Bilgi çağının yerli versiyonu bize demişti ki; “artık devletten bilgi alma hakkın” var.
Öyle mi?
Peki senin o bilgi alma hakkın nasıl ve nereden?
Yani ben bin bir dilekçe ile bilgi, kayıt kuyut bürokrasisi arasında kaybolurken; sen, öyle sorgusuz sualsiz, selamsız imansız, her kelimemi, her iç çekişimi, her fısıldayışımı, her adımımı, her yudumumu hangi “bilgi hakkı”yla kaydediyorsun?


***


Bakın, telefonlarınızı, ortaya karışık kebapmış gibi darbeci paşalara sunmuş telefon şirketleriniz var sizin.
Berikiler onlara köpürürken, hala aynı yoldan her sesinizde meşgul çalan emniyetiniz, askeriyeniz, istihbaratınız, özel ulaklarınız var.
Teknoloji çağı neyin diye kurulmuş şirketler, kapitalist piyasanın size vaat ettiği özgürlüğünüzü alıp satıyor.
Hepiniz şüpheli…
Hepiniz muhtemel zanlı…
Hepiniz düşündüğünüz, duyduğunuz, konuştuğunuz, gördüğünüz sürece oltadaki balıksınız.
Ancak bir maymun ya da üç maymun izlemeye, dinlemeye, kaydetmeye değer bulunmuyor; küresel piyasanın özgürlük cehennemi ile onun yerli tercümelerinde.


***


Bu maymunlaştırma karşısında ya onların silahlarını daha çok, daha sık, daha yerinde kullanıp öyle millet, din, dil, ırk ayrımı yapmadan, isyanla insan yeniden insan olacak…
Ya da çağdaş mağaralara sığınıp en ilkel haline ricat edecek.
Özgürlük ve demokrasi birilerinin size usluluk bonusu olduğu sürece ne özgürlüktür, ne demokrasi.
Özgürlük ve demokrasi, itiraz içindir; itaat ve biat için değil.
Özgürlük ve demokrasi henüz keşfedilmeyi bekleyen kıtadır; dört bir yanında açık deniz ve ufuk var sanıp üstünde sıkıştığınız ada değil.
Madem ki her …okunuzu izlemektedir; bu sahte özgürlük, bireysellik, demokrasi vaadi ile bu rehinelik vadisi…
İçine edecek ve ayaklarınız üstünde doğrulacaksınız…
Kendinize saygınız, kendinizden korkunuzdan daha fazlaysa.



Bir nevi cinayet devleti!

Habertürk’te Mehmet Eymür’e atfen çıkan ifadeler, devletin en kritik yerleri ve anlarında görev yapmış birinin bir nevi “cinayet devleti”ni tescili manasına geliyor.
Eymür, resmi devlet birimlerinin resmen cinayet organize ve realize ettiğini söylüyor.
Polis, asker, Jitem, Özel Harp, Özel Harekat! Ve elbet hepsinin bürokratik, askeri, siyasi sorumluları!
İster ihbar deyin, ister itiraf. Gecikme müthiş. Ama sadece onun suçu değil.
TBMM’de, bu tür ihbar ve itirafları da duyan partiler, mebuslar oldu. Savcılar, yargıçlar oldu. Üstüne 15 yıl daha eklendi. Onca can daha eklendi.
Daha bunun öncesi, daha sonrası var.