İslam’a göre ölen erkek veya kadını, bedenleri örtülecek şekilde kefenlemek farzdır. Kefen, cenazenin yıkanıp kurulanmasından sonra sarıldığı bez demektir. Bu bez, bir yönüyle ölünün bedenini örtme görevi gördüğü gibi, bir yönüyle de insanın bu dünyadan bir şey götüremeyeceğini, doğduğu gibi çıplak ve sade gideceğini temsil etmek üzere yensiz, yakasız, dikişsiz ve oyasız sade bir örtüdür.
Erkeğin kefeni, kamîs, izâr ve lifâfe yani gömlek, etek ve sargı-bürgü yerini tutmak üzere yensiz ve yakasız, etrafı dikişsiz üç kat bez; kadının kefeni ise bu üç kata ilave olarak bir baş örtüsü ve bir de göğüs örtüsü olmak üzere beş kat bezdir.
Bu söylenen sünnet üzere kefenleme için gereken parça sayısıdır ve bu şekil kefenlemeye ‘kefen-i sünnet’ denir.
Bu sayıda parça bulunamazsa, erkek için izâr ve lifâfe ve kadın için bu ikisine ilaveten bir baş örtüsü ile yetinilir ki buna da ‘kefen-i kifâyet’ denir.
Bu kadarı da bulunmaz ve gerek erkek gerek kadın için sadece bir kat bez bulunabilirse, ölü tek parça beze sarılır. Buna ‘kefen-i zarûret’ denir. Bir mevtanın böyle defnedilmesi için gerçekten mücbir sebepler bulunması gerekir. 

‘Rıfk’ ile muamele
Defnetme işlemi yapılırken mevtaya ‘rıfk’ ile muamele etmek gerekir. Yani özenli, yumuşak davranmak gerekir.
Öleni yeterli bir kalabalıkla dar-ı bekaya uğurlamak da çok önemlidir.
Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste “Bir müminin cenazesinde, kırk Müslüman bulunursa, Allahü teâlâ o kırk kişiyi bu Müslümana şefaatçi kılar” diye bahsedilir.
Bir kişiye düşman olabilirsiniz. Onu öldürecek kadar düşman da olabilirsiniz. Onu öldürdükten sonra artık reva gördüğünüz şeylerin muhatabı düşmanınız değildir. O ölüp gitmiştir, mukabele edemez... Sizin yaptıklarınızın muhatabı bütün kainattır. Yukarıda anılan şeylerin eksik yapılmasından da bütün insanlığa borç düşer. 

Ey müminler!
Bu yazıyı sadece size yazdım
Yıllarca Kürt’ü Müslümandan bile saymadığınızı biliyorsunuz.
Şimdi de kötü bir şeymiş gibi “Siyaset yapıyorlar!” diyorsunuz.
Bu topraklarda yıllarca Kürt’ün ne dirisi ne de ölüsü rahat huzur yüzü görmedi.
Yandaki sütunlarda okuyacaksınız; yaşarken kimliksiz, ölürken kefensiz kaldılar.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi ‘kefen-i zaruret’ kabilinden üç arşın bez yerine, bir çuvala konularak zaringil edildiler.
İçlerinde belki peygambere ahiret komşusu olacaklar vardı, bilemezsiniz. Siz kabir komşusu bile olmak istemediniz.
Şimdi yaşadığınız kentlerdeki Kürtler, resmi zulümlere karşı sivil bir itaatsizlik yapıyorlar.
Yıllarca hep bunu öğütlemiştiniz ya hani…
Şimdi ellerinde silah yok! ‘Vurana elsiz, sövene dilsiz’ öylece gecikmiş bir taziye çadırı kuruyorlar diye düşünebilirsiniz.
Ola ki Kürt’ün hiçbir talebine sıcak bakmıyorsunuzdur.
Yine de elinize bir paket çay alıp onları ziyaret etmelisiniz.
Ölüsü, henüz bir çuvala bile konamayanlar için bir dua edebilirsiniz.
Buna onların ne kadar ihtiyacı olduğunu Allah bilir ama sizin ne kadar ihtiyacınız olduğunu siz bile bilebilirsiniz.